Anne Baba ve Nesil
Psikoloji ilminin yoğun ilgi gördüğü günümüzde artık birçoğumuz psikolojiyle ilgili birtakım bilgilere sahibiz. Bu konulardan biri de karakter yapımızın, ahlakımızın, psikolojik sağlamlığımızın oluşmasında genlerimizin mi yoksa çevremizin mi etkili olduğuyla ilgili. Bu konuda varılan ortak görüş ise genlerin ve çevrenin ortak katkısının olduğu. Gen dediğimiz meseleyi soyumuz, çevreyi de ilk ve en etkili bağları kurduğumuz ailemiz olarak ele alabiliriz. Yani bir çocuğun karakter ve kimlik inşasını büyük oranda anne baba belirliyor. Hâl böyle olunca da her biri birer anne baba adayı olan gençlere önemli sorumluluklar düşüyor. Daha kendi sorumluluğunu zor alan, evlilik sorumluluğundan kaçan gençlere bir de anne baba olma sorumluluğu yüklemiş olduk ama aile üzerinde bu kadar oyunların oynandığı, gelecek nesillerimizin tehdit altında olduğu, sapık çetelerin hız kesmeden zararlı icraatlerine devam ettiği bu çağda Müslüman gençlerin de artık büyüyüp sorumluluklarının farkına varması lazım.
Bir çocuk başta anne babasının ahlâkıyla ahlâklanır. Bu ahlâk geçişi anne karnındayken başlar ve hatta anne babanın daha evlenmeden önceki halleriyle de alakalıdır. Bu konunun en canlı örneğini İmâm-ı Âzam hazretlerinin hayatında görüyoruz. Sâbit Hazretleri harama bakmamış, haramı duymamış ve haram konuşmamış olduğundan babasının kör, sağır, dilsiz diye tanıttığı güzeller güzeli bir kızla evlenir. Sâbit hazretleri de çocukluğundan beri haramdan uzak, takvalı bir hayat yaşamıştır. Ona bu evliliği nasip eden vesile de ısırdığı bir lokma elma ile kul hakkına girme korkusudur. Bu iki takva sahibinin evliliğinden de İmâm-ı Âzam hazretleri dünyaya gelmiştir. Yine başka bir kıssada etrafında takvasıyla, ilmiyle bilinen bir hocaefendinin haylaz bir oğlundan bahsedilir. Oğlan o kadar yaramazdır ki hoca etraftan sürekli şikayet alır. Yaramazlığı da insanların omuzlarında taşıdığı su tulumlarına gizlice iğne batırıp sularını israf etmektir. Adam o kadar bıkmıştır ki bir gün hanımını yanına çeker, “Ya sende bir şey var ya bende. Bu çocuk niye böyle oldu? İkimiz de kendimizi bir düşünelim, sorgulayalım.” der. Hanımı düşünür, bey, der. “Bu çocuğa hamileyken canım portakal istedi, hemen komşuya gittim. Baktım evde kimse yok, fakat kapı açık. Kapıdan içeri girdim, masanın üzerinde güzel bir portakal var. İzinsiz almak istemedim ama bir iğne buldum, iğneyle portakalı deldim ve oradan suyunu emdim.” Bunun üstüne mesele anlaşılır. Hemen gidip komşunun hakkını öderler ve çocuk düzelme sürecine girer.
Biz kendimizi düzeltelim derken aslında tek kendimizi değil, neslimizi ve böylelikle toplumu da düzeltmekten bahsediyoruz. Attığımız adımlarda, verdiğimiz kararlarda; üzerinde etkim ve katkımın olacağı başka bir hayat daha olacak bilinciyle, daha gerçekleşmemiş olsa bile anne baba kimliğimizi de akılda bulundurarak hareket etmeliyiz. Avrupa güzellemeleri yapan, ülkemizden kurtulup ucuz ve konforlu hayatına (!) kavuşma hayalleri kuranlar ezan sesinden, anneanne-babaanne-dede sevgi ve terbiyesinden uzak, değerlerinden uzak bir toplumda çocuk yetiştireceklerinin de farkında olmalılar. Tabiî ki Allah’ın kime nerde neyi nasip edeceğini bilemeyiz. Kimine güzellikler içinde kötülük bulaşır, kimi kötülüklerin içinde güzelliği bulur ama bu bizim tedbirimize engel değildir. Biz elimizden geleni yaparız, takdir Allah’ındır. Âlimden zâlim, zâlimden âlim doğması Allah’ın takdiridir, herkesin imtihanı farklıdır. Eş seçerken dindar olanı tercih etmeyip sonra da ben çocuklarımı İslam ahlakıyla yetiştireceğim diye temennide bulunursak, bu tevekkül olmaz. Çünkü evlenirken kendimize eş seçtiğimiz kadar asıl çocuklarımıza anne baba seçtiğimizin de bilincinde olmalıyız. Tabii bu bilince erişmek için evlilik bilincinde de olmak gerekir. Gençlerin evlilikten soğutulduğu, hatta çoğunlukla okumuş kızlar arasında yuva kurmak isteyenlerin sıradan görüldüğü zamanlardayız. Sosyal medyada bile okul başarısı olanlar kariyer yapmayı, evlenenler aile kurmayı başarı olarak lanse ediyor. Başarı kariyerinde ilerlemek midir, aile hayatında ilerlemek mi tartışmaları kısırdır; başarı Allah’ın karşına çıkardığı fırsatlardan nasibini alabilmektir. Müslüman denge insanıdır, hayatını itidal üzere yaşamalıdır. Bu denge ibadetlerden duygularımıza, insani ilişkilerimizden hayattaki tercihlerimize kadar hayatımızın her anını ve alanını kapsamalıdır. Fevri hareketlerin de aşırı karasızlıkların da genelde pişmanlıkla sonuçlandığı gibi akademik ve sosyal hayatımızda da kaçırdığımız denge hayatı ıskalamamıza sebep olabilir. Zamanında hayatımızda kuramadığımız o denge yıllar sonra pişmanlık, geç kalmışlık olarak geri dönebilir. Allah’ın bize bahşettiği bu hayatı anlamlandırabilmek yine Allah’ın hayatta bize yüklediği farklı rolleri onun emrettiği gibi yerine getirebilmekle mümkün. Bu rollerden en önemlisi olan anne baba kimliğimizi akılda tutmak da kendimizi daha iyi olmaya teşvik edecektir. Demek istediğim ağzımıza giren lokmaların, gözümüze gelen görüntülerin, kulağımızla işittiklerimizin, bulunduğumuz ortamların helalliğine dikkat etmemizi gerektirecek kendimiz dışında bir sebebimiz daha var. Canımızdan bir can olacak, kendimizden çok seveceğimiz evladımızın ahlakı, ruh sağlığı ve bununla birlikte ahlaklı ve sağlıklı toplum inşası için de belli olgunluğa erişmiş her Müslüman genç adımlarını bu şuurla atmalı, kararlarını bu bilinçle vermeli, kendini ona göre yetiştirmelidir. Allah zürriyetimizden bu ümmete hayırlı nesiller yetiştirebilmeyi nasip etsin.