Aşılara Yaklaşımımız Nasıl OlmalıAşılara Yaklaşımımız Nasıl Olmalı

Aşılara Yaklaşımımız Nasıl Olmalı

İnsanlık tarihi boyunca dönem dönem pandemiler görülmüştür. 2019 yılı sonunda başlayıp 2020 ve 2021 yılları boyunca devam eden COVID-19 pandemisi de bizim kısmetimize düşmüş oldu. Pandemi boyunca modern tıp, tedaviler, önlemler vs fazlası ile tartışıldı. Hastalığa karşı geliştirilen aşı çalışmaları sonuçlanıp kitlesel düzeyde insanlara yapılması ile birlikte aşı tartışmaları da had safhaya ulaştı. Biz bu yazımızda COVID vs. ayırt etmeksizin elimizden geldiğince aşı meselesinden bahsetmeye çalışacağız.

Aşı meselesine başlarken öncelikle aşı tarihçesi ile ilgili iki bilgiyi hatırlatmak istiyorum. 1721 yılında İngiltere büyükelçisi’nin eşi Lady Montagu ülkesine yazdığı mektupta şöyle diyor; “İstanbul’da çiçek hastalığa karşı aşı denilen bir şey yapılıyor.” Sultan Abdülhamid 1885’te kuduz aşısını bulan Pastör’e ciddi bir yardım göndererek onu nişan ile taltif ediyor ve sadece 3 yıl sonra Türkiye’de aşı üretimi başlıyor. Bu iki anekdot ile başladım, çünkü aşı meselesini bakışımızı bunlar üzerine bina edeceğiz.

Aşı ile ilgili birçok fikir, tartışma, önyargı, yanlış bilinen doğrular veya doğru zannedilen yanlışlar mevcut. Aşılar konusunda birçok görüş olsa da en fazla iltifat edilen üç görüşten bahsetmek istiyorum. Bunlardan birincisi: Aşılar tamamen zararlıdır, kesinlikle kimse aşı olmamalıdır. İkincisi: Aşılar kesinlikle çok faydalıdır, herkes her aşıyı olmalıdır. Üçüncüsü ve benim de şahsen tercih ettiğim görüş ise; Aşılar birtakım yan etkiler veya zararlar ihtiva etmelerine rağmen faydaları zararlarının kat be kat üzerindedir.

Aşı, herhangi bir bakteri veya virüsün zayıflatılmış bir türünün veya bir parçasının vücuda verilerek vücudun ona karşı antikor üretmesini sağlar. Aşılama ile birçok hastalığın (çocuk felci, kızamık vb.) ortadan kaldırıldığı, birçok hastalığın (suçiçeği, hepatit B vb) ise öldürücülüğünün ve sakat bırakma olasılığının çok çok azaltıldığı bilimsel olarak kanıtlanmış bir olgudur.

Aşılar ile ilgili sıkça bahsedilen bazı şüpheler bulunmakta. İlk konu: Aşıların içerisinde haram madde (alkol, jelatin vb) bulunması meselesi. Bu konu hakkında fıkıh ilmimizin tavrı öncelikle doktora bu aşıların elzem olup olmadığını sormak oluyor. Hekimler bu aşıların elzem olduğunu söylediği için de mevcut fakihlerin büyük çoğunluğu “zaruretler haramları mübah kılar” kaidesi gereğince aşıların yapılmasına ruhsat vermektedir.

İkinci konu: Aşıların sağlığa zararlı maddeler içermesi meselesi. Elbette fabrikada üretilen, uzun süre raf ömrü olan, kilometrelerce ötelere taşınması gereken aşı veya herhangi bir paketli maddenin anne sütü veya zemzem suyu gibi tertemiz olduğu iddia edilemez. Fakat aşılar birçok kurul tarafından ulusal ve uluslararası kurullarca denetlenmekte ve içerisinde insan sağlığına kalıcı veya önemli bir zarar vermediği onaylanmaktadır. Kalıcı veya önemli diyorum çünkü hiçbir katkı maddesi veya koruyucu madde vücuda hiç zarar vermez demek yanlış olur.

Üçüncü konu: Aşıların ciddi yan etkilerinin olması. Modern tıpta birçok mesele kar-zarar dengesi açısından değerlendirilmektedir. Bu zaviyeden bakıldığında, her ne kadar aşıların yan etkileri olsa da faydaları yan etkilerine kıyasla kat be kat fazla olduğu için, aşıların uygulanması daha mantıklı olacaktır.

Dördüncü konu: Aşıların neredeyse tamamının ithal olması ve bundan kaynaklanan bazı güvensizlik durumlarının olması. Bu güvensizliğe sahip insanların, ithal edilen ülkenin kendi vatandaşlarına bu aşıları uygulamayıp sadece dışarıya ihraç ettiğine dair bazı iddiaları bulunmaktadır. Lakin bu tür iddiaların herhangi bir ispatı bulunmamaktadır. İthal edilen tüm ürünlerin denetlendiği gibi aşılar da denetlenmekte ve uzun süredir kullanılmakta. Aşı firmalarından tamamen bağımsız birçok kurum, kuruluş ve hekim cemiyetleri tarafından böyle bir şüpheye mahal olmadığı ifade edilmektedir.

Yazımızı sonlandırırken bir hekim olarak kendime ve bu yazıyı okuyan kardeşlerime şunları söylemek isterim; Peygamberimiz aleyhisselam “ Ey Allah’ın kulları; Tedavi olunuz. Çünkü Allah verdiği her hastalığın ilacını da yaratmıştır.” (Buhari, Kitabu’t Tıb,4.) buyuruyor. Bu bilinç ile çalışıp gayret etmeyi üzerimize borç biliyorum. İslam dünyası olarak modern ve kadim tıbbı iyi kavrayarak dinimizin ve medeniyetimizin ölçülerini esas alarak aşılarımızı, tedavi modellerimizi, koruyucu hekimliğimizi, hülasa tıp anlayışımızı tekrar inşa etmeliyiz. Bunu yapmadıkça İslam ümmeti olarak fail değil hep meful konumunda oluruz ve bir arpa boyu kadar yol kat edemeyiz.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Sen de bir yorum yaz
E-posta adresiniz kimseyle paylaşılmayacak.

En Çok Okunanlar

01




02




03




04




05




Sizin İçin Seçtiklerimiz






Tıbbiyeli Dergi















Son Yorumlar