Derdimizin Şifası Dert
Ömrümüz nasıl geçer bilinmez. Yılın çeşitli dönemlerinde çeşitli halet-i ruhiyeler üzerimizde yer edinir. Günümüz bazen mutlulukla, sağlıkla ve güzellikle doluyken bazen hastalık, dert ve kederle geçer. Bunlar da hem ruhumuzu hem de bedenimizi etkiler. Hastalıkla beraber sağlığın kıymetini anlamaya başlarız. Hastalık dediğimizde çoğumuzun aklına somut bir reaksiyon gelir çoğu zaman. Hiç ruhumuzun veya gönlümüzün hasta olacağını düşünmeyiz. Oysa bedenen de ruhen de sosyal açıdan da insanın iyi olması bizim için sağlığın tanımını getirir.
Sağlık ve hastalık her ne kadar karşıt kavramlar olarak bilinse de içselleştirildiğinde eş sayılabilecek kavramlar diyebiliriz. Hz. Ebubekir’in bir sözü var: Her hastalık, Müslüman'a bir şifadır. Bazısı nefsini temizler, bazısı da günahlarını. Biz şifa bulmak için çabalıyor muyuz peki? Şifanın nereden geldiğini biliyor muyuz? Sadece hekimden ileri geldiğini mi düşünüyoruz? Bu şifanın kaynağı kim ve biz kime yöneliyoruz? Bir derdin dermanı eğer ki aşikarsa ve bunun için bir çözüm varsa elbette ondan faydalanılmalıdır. Ancak her derdin şifasını da bir ilaca bağlamak doğru değildir. Her derdin şifasını tek bir şeye bağlamak gibi. Bazen hastalığın şifası sevgi iken bazen de sadece duadır. Bazen ekseriya yaptığımız bir davranışın sıklığını azaltmaktadır şifa. Hareketsizlik gibi bir problemimiz varsa düzenli bir şekilde yapılan fiziksel aktivite de bu şifayı bulabiliriz. Uykumuzu düzenleyerek de veya perhiz, diğer adıyla diyet yaparak da sağlığımıza kavuşabiliriz. Sadece birisiyle derdimiz çözülmeyebilir. Birlikte yapılan eylemlerden de bir sonuç sağlanabilir. Psikoterapiye ihtiyaç duyabilir sağlığı için bir insan. Özellikle duygusal anlamda yaşamın getirdiği çeşitli problemleri bu şekilde çözmeye yönelebiliriz. Yani önemli olan hastalığın şifasını doğru yerde arayabilmekte. Ararken şifanın kimden geldiğini unutmamak ve şifayı kimden isteyeceğimizi bilmek de önemli. Hayatımıza o yönde şekil verebilmek, şekil verirken de manevi desteği unutmamakta önemli diyebiliriz.
İvan İllich’in de dediği gibi ‘’Suç ve günahta olduğu gibi hastalığın özünde de ahlak vardır.’’ Bu sebeple de aslında hastalığın özündeki imkanı değerlendirmek bizim için muhakkak önemlidir. Eskiden hastalıkla günahların döküldüğünü ifade eden pek çok insan şu an tek bir hastalık nedeniyle depresyon denilen bir bataklığa sürükleniyor. Aslında insan irdeledikçe bir şeyi, dünyaya olan bağı arttıkça ve maneviyatı unuttukça hasta olmaya başlıyor. Zamanında simyacıların dahi ölümsüzlüğü arayışı bu dünyaya olan bağından değil miydi? İnsanın sonlu bir varlık olduğunu aklımıza getirmemiz, gelenin dermanını aramamız ama dermanı olmayan bir şey için de yalnızca Allah’a yönelmemiz bizim için asıl şifayı oluşturacaktır. İstinat edeceğimiz asıl yeri bulduktan sonra kaygılarımızdan, korkularımızdan ve endişelerimizden uzaklaşacağız. Elbette özellikle şu dönemde herkesin hayatının mükemmel bir işleyişinin olduğunu düşünmek ve kendi hayatınızla kıyaslamak da oldukça yanlış. Bir insanın endişeli, kaygılı olması da kötü bir durum değildir. Her zaman insanın mutlu gezmesi de pek mümkün değildir. Eğer öyle olsak aslımızı unuturuz. Konunun en başında da bahsettiğimiz gibi hastalığın da bize bir şifa olarak döneceğini unutmamalıyız. Kierkegaard'ın da bir sözü vardır: "Yola çıkmak kaygıyı çoğaltmaktır, yola çıkmamaksa kendini kaybetmektir ve en üst anlamıyla yola çıkmak kendi benliğinin farkına varmaktır". Bizler yola çıkmalıyız. Yoldaki taşlar bizi aslolandan uzaklaştırmamalı. Bu yolda kendimizi ve şifamızı keşfediyoruz aslında. Sağlığın ve hastalığın hem getirisini hem de götürüsünü görebilmeliyiz. Çünkü sağlıklı olabilmek eyleme geçmekle beraber aslolanı görebilmekle mümkündür. Her insanın şifası; insan olduğumuzu kabullenmek, anlamlı, oflaz ve iyilikle yaşayabilmek, tedaviyi aramak ve uygulamaktır.