Dert Sanrısı
Tenhada bir kayıp Kudüs
Kalbimin müjgânlarını1 sessizce yumuyorum. Tarihin derinliğine, gece yolculuğuna şahit olmuş bir Kenan Diyarına göçüyorum. Toprakları portakal ve zeytin ağaçlarına, berekete gebe; sinesi bilmem kaç peygambere yuva olmuş bir diyara uçuyorum. Diyar-ı İbrahim'e, Diyar-ı Musa'ya, Diyar-ı Selahaddin'e uçuyorum. Semasında edeple süzülüp, Sarı Kubbenin parıltısında kendi hiçliğime konuveriyorum. Bir ara kafamı kaldırıp Mescidül Aksa'yı gözümün ucuyla süzer gibi oluyorum. Tam da biraz büyüklenecek, kendimi bir şey zannedecekken; az ilerde küçük bir melek görünce kendime geliyorum. Henüz 10 yaşında bile yoktur muhtemelen. Güzelliği neredeyse Mescidi Aksa'yı bile kıskandıracak tarzdan. Ama bu güzelliğin kıyıldığına şahit oluyor gözlerim, bedenim, benliğim ve hiçliğim. Zulme karşı tek bir harf dahi sıkamıyorum. Zulmü şakağından vuramıyorum. Mahlûkat dahi olamamış peygamber katili bedenlerin, kahkahalarında boğulmasını niyaz ediyorum "Sahibi Hakiki"den2 sadece.
Çok geçmeden utancımdan gözlerimi de yumuyorum. Yıllar, tek bir nefes olup ciğerlerime girip çıkacak kadar kısalıyor bir an. Aslında o nefesi içime çekiyor ama dışıma veremiyorum. İçimde, içli bir hüzne bürünüveriyor aldığım yıllanmış nefes. Yıllarca birike gelmiş haksızlıkları, zulümleri, savaşları, limon ağaçlarını, Hz. Ömer'in devesiyle birlikte kazandığı topraklara girişini, Selahaddin-i Eyyübi'nin o muazzam minberi şehre ilk getirişini... tümünü birden içime çekiyorum. Ve sadece kayboluyorum gökyüzünde çaresizliğimin.
Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür demiş eskiler.3 Hayatımız; yaşadığımız ândan ibaret oluyor çoğu zaman. Ruhumuzu güzelleştiremiyoruz. Dertlenemiyoruz. Bize düşen sadece azıcık gayret. Bir işi bitirdiğimiz vakit bir diğerine koşmamız, niyetlenmemiz lazım. Hislenmemiz lazım. Nekbe'yi4, İntifadaları5, sayısız mazlum kardeşlerimizi ve haklı mücadelelerini hissederek hatırlamamız lazım. Yaşadığımız ânı bir lahzacık6 da olsa terk edip geçmişe gidebilmeli ve geleceğimiz için içli ve niyetli bir mücadeleye girişmemiz lazım. Gönlümüz dertliyse bırakalım dilimiz dile gelsin.
Tenhada bir ümit Kudüs
- Müjgân: Kirpik
- Sahibi Hakiki: Fethi Gemuhluoğlu’na ait bir ifade. Anlaşıldığı üzere bizlerin asıl sahibi olan Rabbimize bir sesleniş.
- Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür yani günümüz deyişiyle insan aklı unutkanlığından ötürü kusurludur.
- Nekbe: İsrail’in kuruluş yıldönümü, Filistinliler için “Nekbe” yani “Büyük Felaket”. 14 Mayıs 1948’deki İsrail’in kuruluş sürecinde 700 binden fazla Filistinli mülteci oldu, 13 binden fazla Filistinli kardeşimiz şehit edildi. Bugün 5 milyondan fazla Filistinli vatanlarından uzakta, mülteci kamplarında yaşıyor. İsrail’in kuruluşu sadece Filistinliler’in yıllardır yaşadığı trajediyle sınırlı kalmadı. Günümüzde Ortadoğu’da yaşanan birçok temel sorunun kaynağını da oluşturdu.
- İntifada: "İntifada bir başkaldırı, bir özgürlük çığlığı, bir kıyamdır. İşgalci güce, şimdiye dek şu veya bu biçimde sürdürmeye muktedir olduğu işgalini, zorbalığını, zulmünü artık daha fazla sürdürmesinin mümkün olmadığının en açık, en yalın ifadesiyle ilanıdır. İşte Filistinli gençler bu ilanı, bu bildiriyi Filistin sokaklarında yaktıkları ateşler ve işgalci askerlere savurdukları taşlarla Aralık 1987 tarihinden itibaren tüm dünyaya duyurmuşlardı." 1987 ve 2000 yıllarında olmak üzere tarihte iki intifada yaşanmıştır.
Birinci İntifada: İsrailli bir kamyon şoförünün 8 Aralık 1987'de Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Hanun "Erez" kontrol noktasında Filistinli işçilerin üzerine sürerek 4 kişiyi öldürmesi Birinci İntifada'nın patlak vermesine neden oldu. Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliya Mülteci Kampı'nda olayını protesto eden Filistinliler ve İsrail ordusu arasında 9 Aralık 1987'de "kanlı" çatışmalar başladı ve daha sonra olaylar Gazze Şeridi ve Batı Şeria'nın çeşitli bölgelerine yayıldı.
İkinci İntifada: Dönemin muhalefet lideri Ariel Şaron’un 28 Eylül 2000’de Mescid-i Aksâ’ya yaptığı provokasyon niteliğindeki ziyaret, Filistinlileri çılgına çevirdi. 1987’de başlayan Birinci İntifada benzeri geniş çaplı bir ayaklanma dalgası, Kudüs sokaklarında kendisini hemen hissettirdi. Genel grevlere eşlik eden çatışmalar, 6 binden fazla Filistinlinin ölümüne, binlercesinin de yaralanmasına yol açtı. 2005’te sona eren "İkinci İntifada", İsrail tarafında Ariel Şaron’un başbakanlık koltuğuna oturduğu bir siyasal iklimi de beraberinde getirdi. Şaron, iktidarda bulunduğu kısa süre içinde Filistinlilere yönelik baskı ve kuşatmayı daha da artırdı.
Dipnot kısmında şiire pek rastgelinmez ama biz, bir de şiir ile ruhumuzu besleyelim. Bünyamin Doğruer’in 3.İntifada isimli şiiri:
Gül yürekler vurulur
Aksa’nın avlusunda
İntifada saati kurulur
Umudun taş çocukları kavgada
Uykularımızı kaçırır Aksa’nın ağlayışı
Şehadet konuğumuz olur güle oynaya
Pazarlıksız veririz kanımızı canımızı
Yeter ki Aksa kavuşsun altın ışıklarına
Vahşetin vitrininde Siyonistler
Alçaklık damgası vurulmuş alınlarına
Filistin’in özgürlüğünü asla istemezler
Şafağı yaklaştıran intifada Kudüs’ün sokaklarında
Taş çocuklar ateşli rüzgârlar estiriyor
Sabırla yoğrulmuş onur savaşıdır bu
Çevresi mübarek kılınan Aksa’dan iniltiler geliyor
Kara günler geçecek;
elbet gelecek Siyonistlerin sonu
Ey hep bir kavgaya gülen çocuklar
Gürül gürül akan ırmak gibi güzelsiniz
Direnişin sembolü Talut gibi attığınız taşlar
Direnişin, kıyamın ve acıların Hüseynilerisiniz
- Lahza: Zamanın bölünemeyecek kadar kısa bir parçası, an.