Kararlarımız Ne Kadar Bize AitKararlarımız Ne Kadar Bize Ait

Kararlarımız Ne Kadar Bize Ait

İnsan, var olduğu ilk günden itibaren, hayatını devam ettirebilmek, yarına ulaşabilmek için kararlar alması gerekmiş ve belirli sonuçlar ile karşılaşmıştır. Birçok araştırmacının fikrine göre bu kararlarımızı etkileyen birçok faktör var. Peki, biz bu kararların neresindeyiz? Aldığımız kararlar ne kadar bizim? Başka bir deyişle bu kararların sonuçlarından ne kadar mesulüz? 

İşte belki de bu ve bunun gibi soruların yanıtını bulmak için Kuran-ı Kerim’e bakmalıyız. Keza inancımıza göre de hayatımızda aldığımız kararlardan, yaptıklarımızdan dolayı hesaba çekileceğimiz bir gün gelecek. O halde Allah, diğer tüm canlılardan farklı olarak, bize ne bahşetti ki bizi davranışlarımızdan dolayı sorumlu tutuyor?

Bu soruların cevaplarını bulmak için ilk insana bakmak gerekir belki de. O halde Hz. Âdem’in bildiğimiz hayat hikâyesindeki şu iki olaya odaklanalım… 

İnsan var edilecekti… 

İnsan ilk var edildiğinde Allah’ın takdiri ile melekler de onun neler yapabileceğini sezmişler veya bilmişler (ki doğrusunu bilemiyoruz) ve buna karşı soru sormuşlardı. 

Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi. 
Bakara 30 

Allah Âdem'e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arz edip “Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin” dedi. 
Bakara 31

"Seni tenzih ederiz! Bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. En kâmil ilim ve hikmet sahibi şüphesiz sensin" cevabını verdiler. 
Bakara 32

(Bunun üzerine) Ey Âdem! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Âdem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semâvat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim? dedi. 
Bakara 33 

Allah, meleklerinin bu endişesine karşılık Âdem (a.s)’a ne bahşettiğini göstermişti. Bu durumu Kuran-ı Kerim’de anlatarak bize de gösteriyor. İnsan varlık olarak ona gösterilmiş olanı görüyor, tanımlıyor ve anlamlandırıyordu. Allah, bize bilgiyi bunun nezdinde akıl etmeyi bahşetmişti. İşte insan ki akıl edebilecek kadar bilgiye sahipti. Aynı şekilde olaylara da birer nesnel obje, eşya gibi bakarsak insan olayları tanımlayabilir ve anlamlandırabilirdi. Aslında bir olayı gerçekleştirmeden önce bu olayın sonuçlarını da öngörebilirdi. 

Ve insan var edildi… 

(Allah buyurdu ki): Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz yerden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz. 
A'râf 19 

Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik. 
Bakara 36

Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tövbe etti. Çünkü Allah tövbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır. 
Bakara 37 

Allah-u Teâla, Âdem(a.s)’i yaratmış ve onunla birlikte “İnsan” varlığına ilk sorumluluğunu, ilk yaşam amacını vermişti. Lakin insan kanmış ve yapma denileni yapmıştı. Fakat insan yaptığından dolayı bir gün pişman olmuş ve tövbe dilemişti. İşte tam da burada “İnsana ne verildi ki yaptıklarından sorumludur?” sorusuna bir cevap daha bulmuş bulunmaktayız. İnsana “pişmanlık” duygusu verilmişti. İnsan bir şeyleri yapıyor ve sonrasında bundan pişmanlık duyabiliyordu ve bu duygu ile bizlere ikinci bir ihtimalin daha var olduğunu gösteriyordu. 

İnsan, gerçekten yanlış olanın ne olduğunu bilebilen, bunu düşünüp akıl edebilecek yeterlilikte bir varlıktı, kısacası yanlış yapmak yerine doğru olanı yapmak isteseydi davranışların en güzellerini yapabilir, bir hataya karşı kendine hâkim olup yanlışa düşmek yerine doğru ve ahlaklı olanı yapmayı seçebilirdi. Bu başka yaratılan hiçbir canlıda yoktu. İnsan dışındaki bir varlık bir başkasını öldürmenin veya bir şeyleri çalmanın yanlış olduğunu bilemezdi, eğer bilebilseydi bu yaptığından pişman olabilirdi ve en azından bir sonraki sefer de bunu yapmamayı tercih edebilirdi. Bunlar sebebiyle, diğer canlıları yaptıklarından sorumlu tutamazdık. 

Sonuç olarak doğruyu veya yanlışı seçmek sadece insana özgüdür. Çünkü insan olayları, eşyaları, varlıkları isimlendirebiliyordu ve dolayısıyla bunları anlamlandırıyor ve sonuçlarını önceden görebiliyordu. Göremediği yerde ise olayları tartıp farklı ihtimalleri görebiliyor ve vicdanen rahatsızlık duyabiliyordu. O halde insan, gerçekten yaptıklarından sorumlu tutulabilecek bir varlıktı. 

Son olarak yazımızı Resulullah (sav)’in; "Nefsim kudret elinde olan Zat'a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helak eder; günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi." dediği hadisi şerifi hatırlayarak sözümüzü bitirelim. Umudumuz her Müslümanın hatadan sakınması ve sakınmamışsa bile sonrasında tövbe dilemesidir. 

Selametle…

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Sen de bir yorum yaz
E-posta adresiniz kimseyle paylaşılmayacak.

En Çok Okunanlar

01




02




03




04




05




Sizin İçin Seçtiklerimiz






Tıbbiyeli Dergi















Son Yorumlar