Göç, Nereye?
Dünyada sıkıştık. Arz olanca genişliğine rağmen bize dar geldi. Neydi sebebi? Arzu ettiğimiz zafere ulaşamamak mı? Yeryüzüne hakkı kaim kılacak bir doktrini verememenin mahcubiyeti mi? Yoksa hak yolunda çarpışanları bir bir kaybetmek mi? Hem hepsi hem hiçbiri. Evet bizler bu çağın inananlarıyız. Allah'ın izni ve himmeti ile Rasulullah'ın (s.a.v.) kardeşleriyiz. Bundan dolayıdır ki yeryüzünde zulme uğrayan her mahluka merhametli bir kalp ile nazar etmemiz en tabii halimizdir. Ve yine zaferler umut etmek, evrensel bir ahlak nizamı kurmaya gayret etmek, hak yolunda çarpışıp müspet neticeler almak hayali en normal meylimizdir. Zira bu ümmetin belirtici gücü zalime karşı duruşu ve zulme karşı tarafgir olmaktır.
Bütün bunlarla birlikte sıkışmışlığımızın asıl sebebi bu değildir. Göç ideasını ve ahlakını yitirmiş olmamızdır bizi söz konusu eşiğe getiren. İnsan bir eve sıkışır, başka bir eve göç eder. Bir şehre sıkışır, başka bir vilayete göçer. Ülkesi dar gelebilir, hicret eder. Dünya ona zindan olur, usulca varlığının izini bırakarak ahirete göçer. Göç ahlakına ve bu noktada fikir diriliğine sahip bir benlik, hareketin bir yolunu bulur. Kâinatı devirle nefeslendiren harekettir. Akış kesilmemeli, ipin ucundan birileri tutmalıdır. Bu ise ancak uyanık bir ümit ile olur.
Ümitten harekete, hareketten göçe bir yol vardır. Göç de yolla zemin bulur. Böylece eşyayı, durumları ve hadiseleri kararda tutan hareket devridaim eder. Varlık nefeslenir. Yeni hâllere yer açılır. Vazifesini ifa eden insan, hayvan, çiçek veyahut cansız mahlukat ve dahi hadiseler zinciri terhis olurlar. Gebe olan doğurur, bekleyen doğar. Bütün bu harekete yataklık edecek, ona ruh üfleyecek olan fikir ise göç fikridir; hâlâ göç edecek bir yerlerin olduğuna dair inanç ve bu dirayeti gösterecek kararlılıktır. İnsanlık göç ruhunu kaybettiği an duran su gibi kokuşur. Düşünceler kendini tekrar eder. Ruh harekete bir yol bulamadığı için fakat varlığı da hareketle kaim olduğu için kendine kafes örer. Sıkışır, yorulur.
Hicret bizim takvimimizin başlangıcıdır. Biz hiçbir canlının doğumunu veyahut ölümünü zaman çizgimize başlangıç olarak seçmedik. Bizim zamana bakışımız, ona verdiğimiz isim, yüklediğimiz anlam göç ahlakına içkin bir anlamdır. Kesiksiz harekete ket vurup bir başlangıç çizgisi çekmek icap etmiştir. Medeniyetimiz onu bile bir harekete, hicrete, göçe bağlamıştır. Başlangıcı göç ile kurulanın nihayeti de bir göç neticesinde olacaktır. Bizim bu cihana sığamayışımızın nedeni göç ufkunu yitirmek ve buna dair bir girişimde bulunmayı dahi tahayyül penceremizden silmiş olmamızdır.
Şayet bu ümmet muzafferiyet istiyorsa, yeryüzünü imar ve tanzim edecek doktrini hayatlandırmak istiyorsa, hak uğruna çarpışmalarından bir muvaffakiyet bekliyorsa kaybettiği göç ahlakını geri kazanmalıdır. Arz bütün genişliği ile onu yaratanındır. Yeryüzü mesciddir, secdeye iştiyakı olan her kula. Gökyüzü, bütün farklılıkları çatısında birleştiren yuvamızdır. Kâinat insan içindir, insan kâinat içindir. İnsan bir başka mekâna, bir başka zamana, ötekine, berikine göç eder. Ve insan için göçlerin biteceği nihai kerte kendi nefsidir. İnananlar için göç, bu diyarda hep olacaktır. Zira burada evimizde değiliz.