Hastadan Gelen Tatlı
Hekimlik, Allah’ın şifa vermesine vesile olunan mübarek bir görevdir. Böyle büyük bir vazifenin mükafatı elbette büyüktür. Bu vazife aynı zamanda çok büyük imtihanlar barındırır, işte o imtihanlardan biri de hastadan gelen tatlı, tatlıyla gelen hastalık yani rüşvettir.
Allah’ın vermiş olduğu hastalığın şifasına vesile olan hekimlere karşı hasta ve yakınlarında bir borçluluk hissi oluşur, onlar da bunu ödemek maksadıyla birtakım hediyeler vermek isterler. Bazıları ise bu hediyeleri verdiklerinde kendilerine daha iyi davranılacağını düşünürler. Belki öyle de oluyordur(?).
Bu konuyla ilgili ayetler ve hadislerde geçen ifadeler bize bir bakış açısı sunmaktadır:
- “Kimi bir işte görevlendirip (yaptığı işin karşılığı olarak) bir ücret verdiysek, onun bu ücret dışında alacağı her şey (kamuya) hainliktir.” (Ebu Davud, İmare, 9-10)
- “Bir peygambere, emanete hıyanet etmek yaraşmaz. Kim emanete (devlet malına) hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra herkese -asla haksızlığa uğratılmaksızın- kazandığı tastamam verilir.” (Al-i İmran, 3/161)
- “Sizden kimi bir işte görevlendirirsek ve o da bizden iğne (miktarı) ya da daha büyük bir şeyi gizlerse, bu bir ihanet olur ve kıyamet günü onu (kendi elleriyle) getirir.” (Müslim, İmare, 30)
- “Hiç kimse Allah’ın kendisine takdir ettiği rızkı -geç de olsa- elde etmeden ölmeyecektir. Öyleyse Allah’tan (hakkıyla) sakının ve rızkınızı güzel yoldan isteyin. Helal olanı alın, haramdan kaçının!” (İbn Mace, Ticaret, 2)
“Yetkili makamda bulunan kişilerin hediye kabul etmeleri caiz midir?” sorusuna Diyanet İşleri Başkanlığı’nın cevabı şu şekilde: “Karşılıklı olarak hediyeleşmek insanlar arasında sevgi ve saygının oluşmasına katkı sağlar. Nitekim Hz. Peygamber (sallalahu aleyhi ve sellem) “Hediyeleşin ki aranızdaki sevgi artsın.” (Muvatta, Hüsnu’l-Huluk 4) buyurmuştur. Ancak yetkili makamlarda bulunan kişilerin, bu göreve gelmeden önce aralarında hediyeleşme âdeti olmayan kişilerden her ne ad altında olursa olsun; hediye ve bağış kabul etmeleri caiz değildir. Zira bu durum, rüşvet olarak değerlendirilebilir. (Merğînânî, el-Hidâye, V, 365; Mevsılî, el-İhtiyâr, II, 210-211)
Peygamber efendimiz, idari makamlarda bulunanlara verilen hediyelerle ilgili olarak; “Yetkililerin aldığı hediyeler, ganimetten aşırmak (kamu malını zimmetine geçirmek) gibidir.” (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, X, 233) buyurmuştur. Yine Resûlullah, zekât toplamakla görevlendirdiği memurunun hediye aldığını işittiğinde; “Benim gönderdiğim bir görevliye ne oluyor ki: ‘Bu zekât malıdır; bu da bana hediye edilmiştir.’ demektedir! Bu kişi babasının (yahut anasının) evinde oturup kalsa, acaba kendisine hediye verilir miydi? Allah’a yemin ederim ki, sizden biriniz o zekât malından bir şey alırsa kıyamet gününe o malı boynunda taşıyarak gelecektir.” (Müslim, İmârât, 26) buyurarak, kişinin yetkili makamda bulunmasından dolayı hediye almasının caiz olmadığını ifade etmiştir.
Meseleye mantıksal açıdan bakacak olursak, eğer hastalar hediye vererek daha iyi bir hizmete ulaşacaklarını zannediyorlarsa bu, doktorun kapasitesin altında çalıştığını düşündüklerini gösterir, onurlu bir doktor için bu hakarettir. İkinci olarak eğer böyle bir düşünce varsa verilen hediye "rüşvet" vasfı kazanır bu da doktora hakarettir. Hediye alan doktor da daha iyi hizmet veriyorsa iki hakaretin muhatabı olmayı hak etmiş demektir. Hem rüşvetçi hem işini düzgün yapmayan biri olmuştur.
Başka bir açıdan bakacak olursak bu gelenek devam ederse doktorlara hediye vermeyen hastalar kendilerine iyi hizmet verilmediğini düşünerek onlar da hediye vermeye başlayacak ve doktora hediye alacak maddi durumu olmayan insanlar bu durumda mağdur olacaktır. Aynı zamanda rüşvet de toplum içinde hızla yayılmaya başlayacaktır.
Müslüman doktorların bu konuda hassas olmaları, hediyeleri kibarca reddetmeleri, eğer reddedemiyorsa hediye verenin göreceği şekilde bulundukları yerdeki hasta ve hasta yakınlarına dağıtmalarını mantıklı buluyorum.
Müslüman doktor, hastalar veya ilaç firmalarından gelen şahsi çıkarlara tamah edecek kadar aç gözlü olmamalıdırlar çünkü o gönül zenginliğine kavuşturacak iç dinamiklerle maddi kaygılardan sıyrılmış, en şerefli varlık olmanın hakkını vermeye çalışma makamındadır. Unutulmamalıdır ki ahiret hayatı daha hayırlı ve devamlıdır.