Job Sendromu ve Eyyüb Sabrı
İlahi kudret tarafından vücudumuza muazzam bir bağışıklık/savunma sistemi yerleştirilmiştir. Bu sistemin yılmaz bekçileri de elbette ki beyaz küre olarak bilinen lökositlerimizdir. Lökositler de kendi arasında çeşit çeşit fonksiyonlara sahip alt dallara ayrılır. Fakat bizim son zamanlarda aşı muhabbetleri vesilesiyle de adını sıkça duyduğumuz ‘antikorları’ üretenler lenfositlerdir. Bu antikorlar (ing; antibody, lat; immunglobulin) vücudumuza herhangi bir yoldan girmeyi başarabilen mikropları tanıyıp yok edilmelerine yardım ederler. İmmünglobulinler de kendi aralarında G, A, M, D, E şeklinde türlere ayrılırlar. Her birinin yapısı, fonksiyonu, hedefi farklıdır. Örneğin İmmüngloulin A (IgA) daha çok vücut sıvılarında ve mukozalarda koruyucudur, IgG anneden bebeğe geçebilir, IgM mikroplara hızlı yanıtta görev alır, IgD hafıza hücre oluşumunda önemlidir, IgE ise allerjilerde ve parazitlere karşı savunmada rol oynar.
Bu immünglobülinlerin eksik olması da nisbeten fazla olması da vücutta problemlere yol açar. Örneğin Yaygın Değişken İmmün Yetmezlik (CVID) olarak bilinen hastalıkta B hücrelerinin farklılaşması bozulmuştur ve immünglobulinler yeterince üretilemez. Böylece çocuklarda sık sık enfeksiyonlar ve akciğer problemleri ortaya çıkar. İmmünglobulin E seviyesi yükseldiği ama T hücrelerinin fonksiyonu bozulduğu için ‘immün yetmezlik’ kategorisinde incelenen Hiperimmünglobulin E Sendromu diğer adıyla Job Sendromu (mekanizmayı merak edenler için; IgE artışı, interferon gama ve interferon 12 üreten T1 helper hücrelerini baskılamakta; T2 supresor hücreleri ise aktive olarak T1-T2 dengesizliği ortaya çıkmaktadır) vücutta ekzema gibi kaşıntılı kızarık kabuklanmalar ve tekrarlayan apselerle seyreden bir hastalıktır. Hastalığın genetik altyapısı olduğu ve STAT3 geninde mutasyonun sorumlu olduğu düşünülmektedir. Hastalık cildi tuttuğu için sıklıkla egzema (dermatit) ile karıştırılmaktadır. Tedavisinde antibiyotikler, antiviraller, immünmodülatörler, IVIG (İntraVenöz İmmünGlobulin) ve bazı vakalarda kemik iliği nakli uygulanmaktadır.
Benim ilgimi çeken nokta ise hastalığa ismini veren ‘Job’ kelimesinin bizim bildiğimiz ‘İş’ anlamına gelmiyor olması. Hatta sanılanın aksine birinin soyadı da değil. Job aslında Eyyüb’ün İngilizce karşılığı ve İncil’de de geçiyormuş (detaylı bilgi için: https://en.wikipedia.org/wiki/Job_(biblical_figure) ). Elbette böyle deri lezyonlarıyla giden ve kişiyi yataklara düşüren bir hastalığı görünce Eyyüb peygamberi hatırlamış yabancı bilim insanları. Bizim de ondan ve onun günümüze ışık tutan sabrından öğrenecek çok şeyimiz var şüphesiz. Sabır Rabb’e boyun eğmektir, hastalığa değil. Tam tersi hastalıkla, zorlukla, sıkıntıyla, belayla mücadele etmektir. Zira Rabb’e boyun eğmek bunu gerektirir. Sıkıntıya boyun eğmekse dünyadan elini eteğini çekip savaşmayı bırakmak anlamına gelir. Rabbe teslim olan kul her belanın imtihan olduğunu bilir ama tedbirini almaktan, çözüm yolları aramaktan ve mücadele etmekten geri durmaz.
Rabbimiz Sad suresi 41-44 ve Enbiya suresi 83-84 de şöyle hatırlatıyor peygamberi:
“Kulumuz Eyyûb'u an: "Rabbim, şeytan bana bitkinlik ve acı dokundurdu," diye Rabbine seslenmişti. Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su. Ve ona, bütün ailesini ve beraberlerinde bir mislini daha tarafımızdan bir rahmet olarak bahşettik ki, akıl sahipleri için bir ibret olsun. "Eline bir demet al da onunla (eşine) vur; yemininde durmamazlık etme." Doğrusu biz onu sabırlı bulduk. O ne güzel kul! O hakikaten daima Allah'a yönelmektedir.”
“Eyyûb da: "Başıma bir bela geldi, (sana sığındım), sen merhametlilerin en merhametlisisin" diye Rabb’ine nida etti. Biz de onun duasını kabul ettik de başına gelenleri kaldırdık. Katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatıra olmak üzere, ona tekrar ailesini ve kaybettikleriyle bir mislini daha verdik”
Allah hepimizi sabredenlerden eylesin. Selam ve dua ile…