Yağmur Damlaları
Her insan yağmur damlası gibidir,
kimisi çamura, kimisi gül yaprağına düşer.
Mevlana
İlkokul döneminde küçük bir ilçenin bir köyünde otururduk. Devlet servisleri ile okulumuza giderdik. Aynı servisle okula gidip geldiğimiz çocuklar arasında alt dönemlerde, C. isminde bir çocuk vardı. Kötü bir hikâyeye nasıl başlanır bilmem ancak C.’nin çok kötü bir hayat hikâyesi vardı. Babası, C. daha ilkokula başlamamışken vefat etmişti. Annesi de bir hafta geçmeden 5 çocuğunun en küçüğünü yanına alarak kayıplara karışmıştı. Geri kalan tüm kardeşlerin her biri, bir yere savrulmuştu. C.’de bu hüzünlü hikâyesinde babaannesinin yanında kalmaya başlamıştı. Bir köy servisi ile okuluna gidip gelen C. okul sıralarında başarılı bir öğrenci değildi. Okumaya çok geç başlamıştı. Okuma yazmaya bir yerde başlamıştı lakin bu sefer de doğru düzgün yazamıyordu. Mesela "R" leri asla düz yazamazdı, her zaman tersten yazardı. Sınıftaki diğer çocukların dalga geçmesine sebep olacak basit şeyleri dahi yapamazdı. Örneğin ayakkabı bağlarını bağlayamazdı, kaleminin ucu kırılınca veya körelince de açamazdı. Öğretmenleri, babaannesi, herkes bu durumu C.nin tembelliğine veriyordu. Kimse onu anlamıyordu ve anlama niyetinde olan bir kişi dahi yoktu. Arkadaşlık neydi bilmezdi. Çünkü arkadaşları onunla dalga geçer, sürekli onunla uğraşırlardı. O ise yumruk yaptığı elini ısırırarak sinirini atmaya çalışırdı. Yapacak başka bir şeyi mi vardı ki? Ne onu koruyacak bir babaya, ne de onu sevecek, şefkat gösterecek bir anneye sahipti. Hayat onu çok geriden başlatmıştı, o adeta bataklığa düşen bir yağmur damlasıydı.
Aynı küçük okulun aynı sınıfında ise H. isminde küçük bir kız çocuğu vardı. Babası ona hangi defteri, kalemi, boyayı isterse hemen alırdı. Sadece bunlar almak ile de kalmaz, ona bütün ödevlerinde yardım ederdi. Annesi ise onlar ders çalışırken çocuğuna türlü türlü meyvelerle donatılmış tabaklar hazırlardı. Öğretmenleri de çok severdi H.’yi; C.’nin adını duyunca suratları düşen öğretmenlerin H.’den bahsederlerken ağızları kulaklarına varırdı, ondan övgüyle bahsederlerdi. Neden bahsetmesinler ki her öğretmen çalışkan çocukları severdi. Lakin her yağmur damlası gül yaprağına düşecek kadar şanslı değildi.
Yıllar bu iki çocuğu nereye savurdu bilemeyiz. Fakat şimdi daha iyi anlıyorum ki insanlar hayatlarını seçemiyorlar. Bir yağmur damlası misali nereye düşecekleri belli olmuyor. Yani demem o ki ne ben ne sen ne de bir başkası arkadaşım elindeki hiçbir şeyi kendi elde etmedi. Eğer bugün iyi bir okulda okuyorsan veya iyi bir işte, kısacası hayatın iyi bir noktadaysa bunun sebebi sadece senin çok çalışman değil. Sen iyi bir anneye, babaya, öğretmenlere denk geldiğin için buradasın. Peki birilerine verilmeyen şey sana verilmişse sen bunlarla ne yapacaksın? Sadece "Her şeyi ben başardım." edasıyla söylenecek misin, yoksa bugün hiç kimsenin anlamadığı C.’leri anlamak için yola mı çıkacaksın?
Allah hepimizi yolda olanlardan eylesin.