Allah Varsa Afrika’daki Çocuklar Neden Aç? (!)Allah Varsa Afrika’daki Çocuklar Neden Aç? (!)

Allah Varsa Afrika’daki Çocuklar Neden Aç? (!)

Tanım Karmaşası

Eski filozoflardan Ksenophanes der ki; “Şayet öküzlerin, atların yahut aslanların resim çizebilme kabiliyetleri olsaydı, hepsi Tanrılarını kendi suretlerinde çizerlerdi”. Şüphesiz filozof doğru bir tespitte bulunmuştur. İnsanoğlu da tarih boyunca pek çok kez, yaratıcının niteliğini keşfedemedikçe kendi suretinde tahayyül etme hatasına düşmüştür. Bizden önceki nesiller genellikle fideistti yani mutlak bir teslimiyetle iman ederlerdi. Günümüz gençlerinin en büyük problemi akılla her bilgiye ulaşabileceğini zannettiği halde aklını hiç kullanmadan çeşitli dogmatik düşüncelere takılı kalmasıdır. Bu düşüncelerin başında da Ksenophanes’in dikkat çektiği problem gelmektedir.

Aslında günümüzde yaşanan sorunların en temel sebebi üzerinde uzlaştığımız “tanım”ların olmamasıdır. Herkes “a” kavramını farklı tanımladığı için tartışmalar eksik olmamakta ve bir türlü uzlaşma sağlanamamaktadır. Çünkü “a” kavramından herkes kendine pay biçmekte ve farklı şekillerde yorumlayarak bunun en mükemmel tanım olduğunu öne sürmektedir. Örneğin “eşitlik” ucu bucağı olmayan bir tartışma konusudur. Ancak herkesin bu kelimeden çıkardığı anlam, hayata bakış açısı ve tecrübeleri ile paraleldir. Dolayısıyla eşitliğin tanımını yapmadan eşitlik üzerine konuşmak beyhude olacaktır.

İşte belki de dünyadaki dini tartışmaların en büyük sebeplerinden biri de kişilerin Tanrı kelimesinin tanımını tam olarak doğru yapamamasından kaynaklanmaktadır. Oysa Allah Kur’an’ı Kerim’de kendini mükemmel biçimde tanımlamakta ve akıllarda hiçbir soru kalmasına izin vermemektedir;

De ki Allah birdir, her şey O’na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir, doğurmamıştır, doğurulmamıştır ve hiçbir şey O'nun dengi değildir (İhlas Suresi)

Eşi benzeri bulunmayan, her şeyin ona muhtaç olduğu, hiçbir şeyin de ona denk olmadığı bir yaratıcı tanımı yapıyor Rabbimiz. Onu daha yakından tanımamız için, benzer şekilde kendisinin başka sıfatlarını da Kur’an’da açıkça bildiriyor. Birçok kişi bu sıfatları ve anlamlarını doğru biçimde öğrenemediği için tanım karmaşası yaşıyor ve Allah’ı insanmış gibi hayal ediyor.

Muhatabına, üzerine konuşulan kavramın tanımını yaptırma ve irdeletme yöntemine Sokratik Metod denir. Bu yöntem filozof Sokrates tarafından ortaya atılmıştır. Sokrates tartıştığı kişiye sorular sorarak, fikrinin ne kadar tutarsız ve saçma olduğunu kişinin kendi kendine görmesini sağlar.

Birinci Mesele

Şimdi geliniz bu Tanrı tanımları üzerinden ateizm/deizm ağına düşen gençlerin kafalarına takılan en temel problemlerden birini hep beraber Sokratik Metod yöntemiyle yanıtlamaya çalışalım;

– Allah varsa Afrika’daki çocuklar neden aç?

– Yani Allah varsa çocuklar neden acı çekiyor mu demeye çalışıyorsun?

– Evet, eğer Allah var olsaydı çocuklar acı çekmezdi.

– Peki Allah’ın insanları istediklerini yapabilme becerisiyle yarattığını kabul ediyor musun?

– Özgür iradeden mi bahsediyorsun?

– Evet! Şayet sorduğun soruda bahsettiğin yaratıcı Kur’an’ı Kerim’i gönderen Allah ise kitabımızda açıkça insana doğruyu ya da yanlışı seçme hakkını verdiğini söylüyor (76,3). İnsan ne yaparsa kendi eliyle yapar. Afrika’daki çocukların aç olmasının sebebi Allah değil biziz! Çünkü Allah senin şu an elini kolunu bağlamıyor. Hatta seni adam yerine koyup iyiyi ya da kötüyü seçme yetisi bahşediyor.

– Peki o çocukların suçu ne? Onlar da ölüp gidecek biz de. Yazık değil mi onlara?

– Burayı bir simülasyon gibi düşünelim. Öldüğümüz zaman hiçbir şeyin önemi kalmayacak. Elbette o çocuklar da mükafatını alacaklardır. Allah adaletlidir, öldükten sonra kimin hesabının nasıl görüleceğini en iyi o bilir. Bence sen bunu düşünmek yerine dünyada adaletin tesisi için elinden geleni yapmaya çabalamalı ve gerisini Allah’ın takdirine bırakmalısın. Örneğin haftaya arkadaşlarla Afrika’ya yardım göndereceğiz. İşin bir ucundan sen de tutmak ister misin? Ne kadar çok kişi bize yardım ederse Afrika’daki çocuklar da o kadar refah yaşayacaktır.

– Sağol dostum, benim bazı işlerim var. Hadi size iyi günler.

– Ah be abi… İki saattir ne diye lafa tutuyorsun ki beni! Gerçi ne demiş atalarımız; gözü namazda olmayanın kulağı ezanda olmaz. Senin zaten yardım etmeye niyetin yok, suçu nereden Allah’a yükleyebilirim diye hesap yapıyorsun.

– Hadi kardeşim hadi. Benim kalbim temiz. Dedem geçen yıl hacca gitti.

– Eyvallah kardeşim.

İkinci Mesele

Başka bir tartışma konusu da “Sizler cenneti kazanmak için Allah’a yağcılık yapıyorsunuz” iddiasıdır. Gelin bunu da Sokratik Metod ile irdeleyelim.

– Dostum, ben iyilik yaparken vicdanımı ortaya koyuyorum. Sizlerse Tanrıya yağcılık yapıp cenneti kazanmak için iyilik yapıyorsunuz. Bence ben daha samimiyim.

– Hmm, demek böyle düşünüyorsun. Sana bir soru soracağım. Bir insana karşılıksız iyilik yapılabileceğine inanıyor musun?

– Evet, ben genelde karşılık beklemeden iyilik yaparım. Böylece mutlu olurum, vicdanım rahatlar.

– Sevgili kardeşim, sen karşılık beklemediğini sanıyorsun ancak “mutlu olman” ve “vicdanını tatmin etmen” iki farklı çıkardır. Peki hiç mutlu olmasaydın ve vicdanını tatmin etmeseydi, yine de sana zaman ve para kaybettiren bir iyiliği yapar mıydın?

– Hayır elbette. Durduk yere neden birine yardım edeyim? Ben bu parayı nice zorlukla kazanmışım. Bana hiçbir getirisi olmayacak birine paramı zamanımı ya da emeğimi neden vereyim?

– Yani aslında kimse seni takdir etmeyecekse, karşılık görmeyeceksen, vicdanını tatmin edip seni mutlu etmeyecekse iyilik yapmanın ne gereği var şu üç günlük dünyada diyorsun öyle mi?

– Kesinlikle.

– Peki sana bir Müslümanın bütün bu para ve zaman kaybettiren iyilikleri yaptıktan sonra unuttuğunu ve muhatabından veya vicdanından hiçbir karşılık beklemediğini söylesem ne dersin?

– Nasıl yani, anlayamadım? Unutuyor derken neyi kast ettin?

– Bir Müslüman yaptığı iyiliğin karşılığını sadece yaratıcıdan bekler fakat bu yaratıcı kendisini çok iyi tanıdığı için, Müslüman Allah’ı kandıramayacağını bilir. Çünkü insandan beklenen karşılıklar geçici ve sığdır fakat her şeyi yaratan yüce Allah’ın vereceği ödül elbette ki yaşayan bütün insanlardan daha kıymetlidir. Bu yüzden bu yaptığı şey yağcılık ya da üçkağıtçılık değil akıllı bir ticarettir ve senin iddia ettiğinin aksine son derece rasyonel ve samimidir. Özetlersem sevgili kardeşim, Müslüman da inançsız da kendi çıkarı için ahlaklı davranır. Fakat Müslüman kendi çıkarı için Allah'ın rızasını kazanmaya çalışırken, inançsız kendi çıkarı için diğer insanların veya kendi vicdanının rızasını kazanmaya çalışır. Anladın mı?

– Çok iyi anladım.

Gördüğünüz gibi sık karşılaşılan iki soruyu naçizane yanıtlamaya çalıştım. Umarım bir nebze de olsa faydam olmuştur. Selam ve dua ile.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Sen de bir yorum yaz
E-posta adresiniz kimseyle paylaşılmayacak.

En Çok Okunanlar

01




02




03




04




05




Sizin İçin Seçtiklerimiz






Tıbbiyeli Dergi















Son Yorumlar