Yola Dair
Sayın okuyucu, senin okuyacağın, benim de yazmış olduğum bu yazıyı uzun bir yolculuk sayalım istiyorum. Ben senin yol arkadaşın olayım, sana ve yola, yolumuza dair iki kelâm edelim istiyorum. Rotamız hep bizimle olan, bizden olan ama ara sıra da bize çok yabancı gelen iç dünyamız, nefsimiz olsun.
Düşünsene kaç yaşında insansın, yeri geldi mi sen kendini tanıyamazken ben seni sana anlatmaya çalışacağım bu yolculukta. Hafiften tebessümünü hissedebiliyorum yol arkadaşım. Haklısın aslında, seni sana anlatamam belki; ama sana kendimi anlatabilirim. İnsan değil miyiz, hayallerimiz, umutlarımız, yarına olan inancımız az çok benzer diye düşünüyorum. İşte bu yüzden sana yol arkadaşlığı yapabileceğim düşüncesindeyim.
Gün geliyor yarına inancım o kadar kuvvetleniyor ki her şeyi değiştirebilme azmiyle dolup taşıyorum. Mutlaka senin de öyle hissettiğin oluyordur. Ama o inancı, direnci yerle bir ediyorlar. “Dünyayı sen mi kurtacaksın?” diyenler yüzünden kurtarmaktan vazgeçişlerimiz gün geçtikçe artıyor. “Sen kimsin ki?” diyenler yüzünden kendimizi tanıyamaz olduk hatta...
Biliyor musun ömrümüz şu önümüzdeki uzayıp giden çıktığımız yola benziyor. Hiç bitmeyecekmiş gibi. Yaşımızdan mı, ölümle karşılaşmışlığımızın azlığından mı bilmem ama yolun sonunun geleceğini, ölümün bir gün de bizi bulacağını her daim hatırımızda tutmamız gerekiyor.
Hani biz şimdi varmak istediğimiz yere bir an önce ulaşmak istiyoruz ya yol arkadaşım, keşke Rabb’imize giden yolda da böyle istekli ve inançlı olsak. O’na varacak yolları didik didik arasak.
Her yola çıkışın bir gayesi vardır. Bir sonu vardır: hayat gibi. Yolumuzun gayesini Rabb’imiz bize, biz daha yola çıkmadan söylemiş aslında: “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”(Zariyat-56).
Yolun sonu meselesine de gelince, o son bizim tercihlerimize kalıyor işte. Gayeyi ne kadar kuşanırsak, o gaye için ter akıtıp çaba harcarsak akıbetimizi, yolumuzun sonunu şekillendiriyoruz. Cennet veyahut da Cehennem...Yolun sonundaki iki ayrım. Sen, yaşamın, tercihlerin ve akıbetin...İstersen yol arkadaşlarınla yolunu kolaylaştırırsın. Ama dikkat et, yol arkadaşının gayesi de önemli, seni hiç bilmediğin yollara götürüp dilediğin sondan uzaklaştırabilir! Neydi “önceyoldaş sonra yol”. Belki de kaybedişlerimizin en büyük sebeplerinden biri de yanlış tercihlerimiz, yanlış yoldaşlıklarımız...
Gayeyi kuşanmaktan bahsettik ya yol arkadaşım, sabrı ve duayı kuşanmazsak bu yolda, baştan kaybedenlerden oluruz. Yolda olmak adına ve dahası yolda kalabilmek adına en büyük dert dua olmalı. Duayı kalkan bilmek yol arkadaşım, çok zordur. Zordur ama bu zorluğu dert edinirsek eğer “her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır” (İnşirah-5) vaadinde bulunan Rabb’imiz bize yolu da kolaylaştırır, kolay yollara da ulaştırır.
Düşünsene yolumuzdaki engelleri, bata çıka ilerlediğimiz şu yola bak...Varmak istediğimiz yere ulaşmaya çalışırken yanından öylece geçip gittiğimiz kaçırdığımız güzellikleri düşün. Ertelediklerimizi hatırla, ne için? Yola çıkış nedenimiz ne için? Akıp giden hayatımız ne için? Vazgeçişlerimiz, kıyısından köşesinden yitirdiklerimiz ne için?
Allah için olsun yol arkadaşım! Allah için olsun ki yolun gerçek ve sonsuz bir anlamı olsun. Bir anlam ki sana tek güç verebilecek, seni yola vuracak ve seni yolda tutacak anlam: seni yoktan var eden Rabb’ine ve O’nun rızasına ulaşmak...
Yazının sonuna geldik ama yol da yoldaki imtihanlar da hep devam edecek. Unutma, ben veya bir başkası, yol arkadaşın her daim değişecek; yol çıkma gayeni, seni yola çıkaran nedeni hiç değiştirme ve O’na her daim sıkı sıkıya bağlan.
Yola çıkmışlara, yola çıkacaklara, yola çıkmayı dert edinmişlere ve yoldakilere selam olsun!
Her daim doğru yolda olmak ve o yolda kalabilmek duasıyla…