Beyt'ül Hikme
Beyt’ül Hikme, Abbasiler tarafından Bağdat’ta kurulan kütüphane ve çeviri merkezinden oluşan bir ilim merkezidir. Kelime anlamı Bilgelik Evi'dir. Bazı araştırmacılar bu kavramı İrfan Kapısı, Hikmetler Evi olarak da adlandırmaktadır.
Beytü’l Hikme’nin ilk defa ne zaman ve kim tarafından kurulduğu bilinmediğinden dolayı, kuruluşu tartışmalı bir konudur. Kaynaklardaki mevcut bilginin kısıtlı olmasından dolayı kesin bir hükümde bulunmak hayli zordur. Her ne kadar Abbasiler döneminde kurulduğu konusunda emin olsak da başlangıcının hangi halife dönemine dayandığı konusunda net bir bilgiye sahip değiliz. Elimizdeki bilgiler ışığında şu şekilde bir değerlendirme yapabiliriz: İkinci Abbasi halifesi olan Mansur (754-775) döneminden itibaren başlayan süreçte, beşinci Abbasi halifesi Harun Reşid (786-809) zamanında daha geniş bir mekâna ve daha düzenli bir yapıya bürünmüştür. Yedinci Abbasi halifesi Me’mûn (813-833) yönetiminde ise daha büyük çaplı faaliyet alanları, artan personeli ve yapılan ilavelerle birlikte tam teşekküllü ve düzenli işleyen bir akademi halini almıştır.
İslâm coğrafyasının genişlemesiyle Müslümanların Helenistik, İran, Hint ve diğer kültürlerle temasları sonucu bunlara karşı kendilerinde geniş bir ilgi ve merak uyanmıştı. Ayrıca bu farklı kültürler arasında ortaya çıkan birtakım sürtüşme ve tartışmalarda Müslümanlar sosyal bir baskı altında kaldılar; kendi inanç ve düşüncelerini tutarlı bir şekilde savunmak ve İslâm’ın üstünlüğünü göstermek için bu kültürleri çok iyi tanımak zorundaydılar. Amaçları doğrultusunda antik dünyanın bilinen ilmî ve felsefî eserlerini Arapça’ya çevirmek ihtiyacı hissettiler. Bu hadiseler tarihte yer alacak önemli bir ilim merkezinin kuruluş sürecine girildiğinin habercisiydi.
Beyt’ül Hikme kuruluncaya kadar tercüme alanındaki çalışmalar bazı âlimlerin ve halifelerin özel merakı çerçevesinde bir asırdan fazla bir zaman içinde şahsî faaliyetler olarak devam etti. Emeviler döneminden itibaren başlanan çalışmalar Abbasi halifesi Me’mun zamanında devrin ilimler akademisi hüviyetine kavuştu.
Halife Me’mun bu kütüphaneye çok önem verdi, zenginleştirmek için yatırımlar yaptı. Çeşitli yerlerden kitaplar getirtti ve kütüphanenin bünyesine kazandırdı. Beyt’ül Hikme Ortaçağ’ın en zengin kütüphanesi ve yoğun ilmi çalışmaların bir merkezi haline geldi. İlim alanındaki bu yatırımlar kısa zamanda ürünlerini verdi, Müslümanlar arasından büyük bilginler, filozoflar, kâşif ve mûcitler yetişti. Hârizmî, Kindî, Gazzâlî, İbn-i Sînâ, İbn Rüşd, Câbir bin Hayyan, Ömer Hayyam gibi Müslüman ilim adamları bu kuruluş içerisinde yetiştiler.
İlk dönemlerde bir tercüme bürosu ve bir kütüphane olarak kurulan Beyt’ül Hikme giderek fizikî ve fonksiyonel açıdan gelişip genişledi, özellikle pozitif ilimlerin araştırıldığı bir merkez ve bir eğitim kurumu haline geldi, beş yüzyıldan fazla İslâm ilim dünyasına kaynak teşkil etti.
Uzun yıllar boyunca yapılan bunca çalışmalardan sonra bu ilim merkezi, 1258 yılında Moğol imparatoru Hülâgû tarafından Bağdat işgal edildiğinde yakılıp yıkıldı ve maalesef tarih sahnesinden silindi.
Beyt’ül Hikme Müslümanların ilmi çalışmalara verdiği değerin bir yansıması olarak tarihte yerini aldı. Tarih, kendisinden ibretler alınması için vardır. Biz de bu amaçla yaşadığımız çağ üzerinde değerlendirmelerde bulunalım. Bizlerin yani günümüz Müslümanlarının ilim alanında ne kadar geri kaldığı aşikâr; düşünmeye ve akletmeye bu kadar önem verilen dinimizde neden geri kaldığımızı muhakkak sorgulamalıyız. Bir an evvel dinimizin buyruğu üzere düşünmeye ve çalışmaya başlamalı, Rabbimizin bizden istediği gibi bir işi bitirdiğimizde diğerine koyulmalıyız. Üzerimize binen tembellik yükünden kurtulmalı, maddi çıkarların üzerinde aşkın bir davamızın olduğu bilinciyle birlik olarak Allah yolunda çalışmalıyız. Kurtuluş reçetemizde çalışmak yazıyor.