Hepimiz Bu Dünyaya Rahat Etmeye Gelmişiz (!)Hepimiz Bu Dünyaya Rahat Etmeye Gelmişiz (!)

Hepimiz Bu Dünyaya Rahat Etmeye Gelmişiz (!)

Geçtiğimiz günlerde TUS tercihlerinin açıklanmasının ardından boş kalan kontenjanlar da belli oldu. Fazla hasta görmeyen, az nöbeti olan ya da nöbetsiz bölümlerdeki kontenjanlar dolarken; nöbeti olan ve nispeten daha yorucu bölümlerde çoğu kontenjanlar boş kaldı. Bu durum belki de gelecek yıllarda özellikle de cerrahi branşlarda hekim ihtiyacımızın olabileceğini akla getirdi. Burada hiçbir bölümü diğerinden üstün ya da aşağı kılmak değil amacım. Her branş bizim için ayrı ayrı ihtiyaçtır tabii ki ama bazı branşların hayati öneme sahip olduğunu da hepimiz bilmekteyiz.

Şimdi gelelim hekimlerin yaptığı bu uzmanlık seçiminde neyi ön planda tuttuğuna. Bu konuda kesin bir yargılama yapılamaz, muhakkak farklı düşünenler olabilir ama ben gözlemlerime dayanarak genelin ortak düşüncesine vurgu yapmak istiyorum. Bu kanaatimde sağlık sistemindeki aksaklıklar ya da asistanlık sürecinin zorlukları gibi durumları göz ardı edeceğim çünkü bu durumlar yıllardır süregelen sorunlar ve geçmişe baktığımızda hekimlerimiz bu sorunlarla birlikte mesleklerinde ilerlemişler. Tabii ki temennimiz şartların da daha iyi hale gelmesi yönünde fakat üstünde durmak istediğim konu dışarıya karşı eleştiri değil aslında bir özeleştiri yapmak. Çünkü bölümlerdeki bu dengesiz dağılım yeni nesle has bir durum oldu ve bu durumun altında yatan en önemli gerekçeleri de artık toplumun genelinin istediği gibi hekimlerin de rahat bir yaşam istiyor olması. Ne cerrahi bir branşta risk almak, ne nöbetlerle uykumuzu bölmek, ne de dilimizi yorup insanlara laf anlatmak istiyoruz artık. Varsa yoksa rahat edeyim, ne zihnim yorulsun ne de bedenim. Kadınıyla erkeğiyle düşünceler tam da bu noktaya gelmiş durumda. Burada bir parantez açıyor ve içinde bulundukları şartları göz önüne alarak tercih yapan hekimleri bu sınıflamanın dışında tutuyorum. Önceliğini anneliği olarak gören ve evine daha fazla vakit ayırmak için “rahat” bir bölüm tercih etmek isteyen hekimlerimizi haklı buluyorum. Bununla birlikte evini ve mesleğini birlikte idare edebilen, tenkit ettiğim düşünce yapısında olmayan ya da kendi karakter özelliklerini göz önüne alarak tercih yapanları da takdir ediyorum.

Peki nedir bu rahat arayışı, ne kadar rahatlık o kadar mutluluk mudur? Bu sorunun cevabını içinde bulunduğumuz çağı göz önüne alarak kolayca cevaplayabiliriz. Çamaşırları makinelerin yıkadığı, her mesafeye arabayla ulaşımın sağlandığı, yemeklerin hazırca dışarıdan yendiği, evleri bile robotların süpürdüğü, oturduğun yerden tek tıkla her şeyin halledildiği, dinlenme ve eğlenmenin zirvede yaşandığı tatillerin yapıldığı bu çağda psikologlar da altın çağını yaşıyor. Öyleyse çok rahatlık pek de mutluluk getirmiyor belki de. Mutluluğun sırrı ve bunalımdan kurtulmanın formülünü veren Rabbimize kulak vermeli ve hayatlarımızı ona göre şekillendirmeliyiz. Rabbimiz İnşirah suresi 7. ayetinde “O halde boş kaldığında yine kalk yorul.” buyuruyor. Müslümanın boş vaktinin olmaması gerektiği, dinlenmesinin bile hikmetli olması gerektiği buyruluyor.

O zaman rahatımızı biraz bozma ve özümüze dönme vakti. Stres atmaya AVM'lere gitmeyi değil; huzur kaynağımız olan evlerimizde ailecek vakit geçirip, ev işlerini Allah’ın kadına ve erkeğe yüklediği ayrı ayrı görevler olarak benimseyip bu şuurla hoşnut olarak yapsak, parka bahçeye çıkıp toprağa değmeyi, sevdiğimiz bir yakınımızı arayıp halini hatırını sormayı denesek. Dışarıdan yorulmadan yediğimiz hazır yemekler yerine evde emek vererek hazırladığımız sağlıklı yemeklerimizin tadına varsak ve yemeği yiyen şükran duygusunun, hazırlayan takdir görmenin mutluluğunu yaşasa. Hayat pahalılığından şikâyet etmek yerine hem ruha hem bedene faydalı olan yürüyebilme nimetinin farkına varsak. Kafalardaki yoğunluğu dağıtmanın yolunun tavizlerin yaşandığı sahiller, havuzlar, peygamberimiz(sav)in tam doymadan sofradan kalkma uyarısına rağmen sırf daha çok ve çeşitli yemek yeme maksadı olan, israfın fazlaca olduğu açık büfeler, gündüzü ayrı gecesi ayrı eğlencelerden ibaret olan İslami adı altında İslam'la alakası olmayan otellerde değil; belki evde, belki deniz kenarında, belki şehirden uzakta bir yerde ailemizle baş başa geçireceğimiz birkaç saatin, birkaç günün bizim için sekînet olacağını bilsek. Tatil sanılan bayramların bize sıla-i rahim için verilmiş bir nimet olduğunun yeniden farkına varsak. Modernleşmenin hayatımıza kattığı her şeyde bize verdiği zarar gibi, verdiği zararları düzeltme yolu olarak sunduğu tatil anlayışının da bize iyi gelmeyeceğini bilsek. Medeniyetimizden uzak, günaha açık bu tatil anlayışını hayatta olmazsa olmaz bir şey gibi görmekten vazgeçip; Müslümanın âtıl olamayacağını, üç beş günlüğüne de olsa kulluğunu tatile çıkaramayacağını, ruhunu günaha açık yerlerde dinlendiremeyeceğini, batı özentisi hiçbir şeyi birkaç İslami motifle İslamileştiremeyeceğini bilsek. Çalışma şekillerimizin olduğu gibi dinlenme şekillerimizin de bize ait olması gerektiğini bilmeliyiz. Aşırıya kaçtığımı düşünenler önümüze dinlenme, mutlu olma ve rahat bir hayat yaşama vaatleriyle sunulan saydığım ve sayamadığım bütün bu hayat tarzlarının kimden ve ne zaman hayatımıza girdiğini düşünmeliler. Müslüman zihin yapısından uzaklaştıkça Müslüman yaşantısından da uzaklaşırız. Bunun sonu da Allah korusun Müslüman kimliğimizin kaybıyla sonuçlanır.

Birbirinden bağımsız konuları ele almış gibi görünsem de aslında hekimler bazında ele aldığım bu konunun toplumun genel sorunu olduğu kanaatindeyim. Toplumlardaki büyük değişikliklerin bir anda değil küçük ve yavaş adımlarla geldiğini düşünürsek çoğu kimsenin pek de önemli bulmayacağı bu konu aslında gayet üzerine düşünülmesi ve herkesin kendini sorgulaması gereken bir konu haline gelir. Sonuç olarak biz bu dünyaya rahat etmeye gelmedik. Asıl yurdumuz olan ahiret yurdunda dinlenmeyi umarak bu dünyada yorulmaya geldik. Zira Allah “Bana, sonra gelecekler içinde iyilikle anılmayı nasip eyle. Beni Naîm cennetinin varislerinden kıl.”(Şuara 84-85)diye dua etmemizi emrediyor. İyilikle anılmak için bu dünyada güzel iz bırakacak işler uğrunda çalışmalı ve mükafatını cennette beklemeliyiz. Rabbim hepimize Müslüman şuuru versin, kâl dilimizle hâl dilimizi bir eylesin.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Sen de bir yorum yaz
E-posta adresiniz kimseyle paylaşılmayacak.

En Çok Okunanlar

01




02




03




04




05




Sizin İçin Seçtiklerimiz






Tıbbiyeli Dergi















Son Yorumlar