Her Kışın Bir Baharı Vardır
Gecenin zifiri karanlığı ve kısa hayatımın en uzun yolculuklarından biri... Onlarca araç, yüzlerce yolcu; her birinin aklından geçen binlerce düşünce... Bir çırpıda geçip giden ömrümü düşünüyorum. Mutluluklarım ve pişmanlıklarım geçip gidiyor gözümün önünden. Gah bir korku kaplıyor yüreğimi gah bir sevinç sarıyor bedenimi. Saatler sürüyor yolculuğumuz ve nihayet indiriliyoruz araçlardan. O esnada nöbet tutan bir ekip karşılıyor bizi. Hocam buyurun, istirahat edin diyor bir uzman çavuş kardeşimiz ve koşuşturmalar arasında bir tulumun içine girip kapıyorum gözlerimi.
Uyandığımda bambaşka bir diyarda buluyorum kendimi. Şubat sonu mart başı olmasına rağmen yemyeşil zeytin ağaçları, bereketli kızıl topraklar... Nice medeniyetlere tanıklık eden, kimi dönem ilme kimi dönem zulüme şahitlik etmiş Suriye topraklarındayım. Herkes üniformalı, ilk kez gördüğüm askeri araçlar, memleketimizin dört bir yanından çıkıp gelmiş babayiğitler... Yavaş yavaş tanışıyorum kardeşlerimizle. Hikayelerine tanıklık ediyorum. Kimi evlendikten on gün sonra gelmiş, kimi bir haftalık bebeğini bırakmış geride. Kiminin aklında yaşlı anne babası kiminin aklında evlenme hayali kurduğu nişanlısı. Her cümle aynı niyaz ile bitiyor; ‘sağ salim dönersek’. Aile sıcaklığı hissediyorum bu hiç tanımadığım insanların yanında.
Osmaniye’nin yağız delikanlısı Özkan ile tanışıyorum, kendisi askeri ambulans şoförü, bir ay boyunca bana yoldaşlık ediyor. Kirpi ambulans evimiz oluyor. Orada kitap okuyor, orada muhabbet ediyor, orada uyuyoruz.
Hayat zıttı ile kaim malumunuz. İnsan elindeki nimetin kıymetini yokluğunda anlıyormuş. Yattığım yatağın, bastığım halının, temiz suyun, özgürlüğün kıymetini idrak ediyorum. Aylarca, yıllarca ailesinden uzak kalarak, yağmur çamur demeden, soğuk sıcak demeden hiç bilmediği topraklarda nöbet tutan kardeşlerimi görünce vatanın kıymetini idrak ediyorum. Duam hiçbirinin kılına zarar gelmeden hep beraber dönmek üzerine.
Sevdiklerimle her görüşmemizde kısa süreli bir sessizlik oluyor. O sessizliğin bünyesinde barındırdığı bir hakikat olarak, ya dönemezsem sorusu geliyor zihinlere. Müslümana yaraşır duruşun ümit ve korku arasında olduğu geliyor aklımıza ve bir ferahlık sarıyor gönlümüzü.
Geçirdiğim süre boyunca bir yandan hekimliğimi icra ediyorum bir yandan subaylarımızdan ve uzman çavuşlarımızdan muharebeyi öğreniyorum. Günler geliyor, geçiyor. Havan topu sesleri, uzaklardan gelen kurşun sesleri… Sanki hayatın olağan akışındaymış gibi davranıyor herkes. Normalleştirmek gerekiyor belki de yoksa nasıl başa çıkar insan savaş hakikati ile?
Ezeli ve ebedi olan Allah’tır yalnızca. Beşer namına her hikâyenin bir sonu olmak zorunda. Oldu da... Günler yaşarken uzun, hatırada bir çırpıda geçti, gitti. Gönlümde huzurla ve bambaşka bir ruh hali ile döndüm ülkeme. Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür kaidesi hızla sirayet etmesin diye, kalsın istedim bu hatıralar sayfalarda.
O süreçte her an yanımda olan eşime ve aileme, beni yalnız bırakmayan dostlarıma ve akrabalarıma, bana öz kardeşleri gibi sahip çıkan komando taburuma şükran ve muhabbetle. Bu vatan için canını vermiş şühedamıza, hassaten Bahar Kalkanı Harekatı’nda şehit olmuş askerlerimize rahmet ve minnetle…