Öteki AdımÖteki Adım

Öteki Adım

İlim mü’minin yitik malıdır, onu nerede bulursa alır. Bilgiye en layık olan kimse de mü’mindir. (Tirmizi, İlim, 19).

Dünya yolculuğuna çıkan insanoğlunun bezm-i elestte verdiği sözden bu yana (Araf, 172) yeryüzündeki gayesi, görevi her zaman bir amaca matuf olmuştur. Çok unutkan ve aceleci olan insanın hayatın seyrinde Rabbinin kapısını da unutarak fani lezzetlere dalması ve onların peşinde koşması da kaçınılmaz bir süreci beraberinde getirmektedir.

Tarih boyunca farklı medeniyetler dünyayı anlama ve onu imar etme hususunda farklı çabalar içerisine girmiş, kullandıkları yol ve yöntem bakımından hep doğruyu, güzeli ve erdemliyi arama gayreti içinde olmuşlardır. Eski Yunan medeniyetleri, uzak doğudan neşet etmiş farklı düşünceler, Mezopotamya’da ortaya çıkmış hareketler, Suffa mektebinden Beyt’ül Hikme’ye, Nizamiye Medreselerinden modern üniversitelere kadar kurulan yapılar ve sistemler insanın kendini yeryüzünde anlamlandırma ve konumlandırma çabalarının bir ürünüdür aslında. Muhteva ve doğruluk itibariyle farklılık arz etseler de bunların tamamının ortak yanı olan tefekkür etmek ardından bu tefekkürü eyleme dönüştürmek bakımından çok önemli ve müstesna yerleri olduğu aşikardır.

Tüm bu süreçlerin odağında insanın var olması, yaratılış itibariyle en güzel biçimde yaratılanın mevcudiyetinin değerli olmasına bağlanabilir. Doğayı tanımak, çevreyi bilmek, vücudunu ve ruhunu tanımaya çalışmak, dünya dışını gözlemlemek ve üzerine tefekkür etmek gibi faaliyetlerin tamamı geldiği yeri, yaşadığı yeri ve gideceği yeri arayan deyim yerindeyse kabına sığmayan bir iç alemin varlığına delalet eden önemli göstergelerdir.

İnsanoğlunun kendini arayış serüveninde, nefsini bilmek yolunda attığı adımların en önemlilerinden birisi de tıp ilminde ortaya çıkmaktadır şüphesiz. İnsanın çevresi kadar kendine olan merakı, vücudunda ortaya çıkan rahatsızlıkları giderme ihtiyacı ve bunların sebebini anlamak istemesi onu bu ilmi yapmaya sevk eden en önemli unsurlardandır.

Tarihi seyrinde farklı dönemlerde tıp ilminin atılıma geçtiği, farklı bölgelerde farklı zamanlarda parladığı hepimizin malumu. Buradaki amacımız tıbbi tarihin gelişimini irdelemekten ziyade, ilmin gelişimini sağladığına inandığımız temel gaye ve hedeflerin bir kısmına işaret etmek, belki de umutsuz olduğumuz modern dönemden yeni filizler çıkarmayı sağlayacak bir projeksiyonu ortaya koymaya çalışmaktır.

Tıp ilmi özelinde baktığımızda günümüzde bu ilmin batının elinde olduğunu, güvenilir kaynaklar olarak itibar ettiğimiz tüm mecraların bizim dahlimiz dışında veya etkisi çok küçük müdahalelerimizin yanında oluştuğunu görüyoruz.

Fikri ve ilmi gelişim noktasında bir perspektifle hareket eden ve gerçekten yaptığı işin temel taşlarını oluşturarak öngörülü biçimde işe girişmenin bu manada önemi yadsınamaz. Gerek millet gerek ümmet olarak gündemi belirlenen, yaptığı işin bidayetini ve seyrini bilmeden, nihayetini öngörmeden fabrikasyon ürün elde etme çabası içinde olmak, ötesini düşünmeyen insanlar konumunda bulunmaya zorlanmak belki de bu alanda hayata bakışımızı sahip olduğumuz ilme yansıtamamamızın önünde de en büyük engel.

Tüm yaptığımız işi bir sınava, bir sözlüye indirgememek, bunları yaparken ,öteki adımın neler olabileceğini öngörebilmek ve amaca uygun bir çalışma stratejisi geliştirmek belki de en temel vazifemiz bu sahada ilerlemek için.

Her birimizin iki önemli misyonu olmalı kanaatimce bu seyirde; ilki uğraştığı alanda mevcut işini öğrenirken her zaman bir sonraki adımın ne olacağını hesaplayacak öngörüye sahip olmak ve yaptığı işi ileriye taşıyacak meselelere vakıf olmak bununla yetinemeyerek bu tartışmanın içine dahil olmak. İkincisi ise uğraştığı işi kendisinden sonra gelenlere aktarmak için iyi bir eğitmen rolünü benimsemek tabiri caizse ilminin zekatını vermek için niyet etmek ve hangi araçlarla bunu yapabileceğini belirlemek. Klasik olarak hep bildiğimiz; bilmediğinin öğrencisi, bildiğinin öğretmeni olmak şiarını hakkını vererek uygulamaya geçirmek aslında anlatmaya çalıştığımız.

Gerek beşeriyete gerekse ilahiyata dayalı ilimlerin tahsili için niyet eden kişi her ikisini de Hâlık-ı Zülcelal olan Allah’ı tanımak, ona olan kurbiyetini artırmak için yaptığının bilinciyle ilgilendiği sahada yeni ve hayırlı olanın kapısını açmaya cehd etmeli,أُنِيبُ وَمَا تَوْفِيقِي إِلاَّ بِاللّهِ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ başarım ancak Allah’tandır, yalnız ona tevekkül ettim ve ona yöneldim (Hûd, 88) diyerek yola çıkmalıdır.

“Allah’tan hakkıyla korkan ancak ilim sahipleridir” (Fatır, 28) ayetinin övgüsüne mazhar olmuş, Rabbine haşyet duyabilen mü’minler olabilmemiz duasıyla...

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Sen de bir yorum yaz
E-posta adresiniz kimseyle paylaşılmayacak.

En Çok Okunanlar

01




02




03




04




05




Sizin İçin Seçtiklerimiz






Tıbbiyeli Dergi















Son Yorumlar