İğrenç Bir Konu
Üniversite zamanlarındayken anatomi dersi için özel bir meseleye gelmiştik. Kadavralar… Yani vefat etmiş bazı insanların izni dahilinde, öldükten kısa bir süre sonra cesetlerinin kullanılması olayı.
Açıkçası anatomi bilgilerinin birebir insan bedeninde incelenmesi olayı bizlere daha gerçekçi bir bakış açısı katmıştı. Bazı arkadaşlarımız ürkmüştü elbet ama birebir vücudun sinirsel ağlarına kadar -ne kadar cansız da olsa- görmüş olmak daha istifadeli bir eğitim olmuştu. Kadavralar hem bozulmaması için hem de sert kalabilmesi için “formal” havuzların da tutuluyordu. Yani ölü gibi kokmuyorlar. Ancak ağır kimyasallar da burna bayram ettirmiyor.
Dinimizce insan vücudu mukaddestir, çeşitli fıkhî durumlar dışında organlar, uzuvlar kullanılamaz. Belki gerçek insan yerine birebir benzer plastik maketler olabilir mi diye düşünsem de bu konuyu hem tıp camiasına hem de fıkıh hocalarına bırakmak gerek.
Bu meseleyi açma sebebim midenizi kadavralar ile bulandırmak veya kadavra meselesi ne kadar doğru diye hasbihal etmek değil. Niyetim hayal gücünüzün kapılarını zorlamak. Çünkü birazdan hepimizin hayatına bulaşmış olan ölü ve kanlı insanlardan bahsedeceğim.
Özellikle arkadaş ortamlarında 'sessiz kalmamak, dalga geçmek veya belki de konunun bizden uzaklaşması maksadıyla' dedikodu eder, dinler ve yahut da bu maksada uymamak adına uyarır, odayı terk eder-miyiz acaba?
Hayır, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mı yoksa?
Kadavra konusunu unutalım. Şimdi oturduğumuz yerde dikleşelim. Bir düşünelim. Ağzımızın konuştuklarını, kulağımızın duyduklarını bir düşünelim.
Ne de tatlı değil mi dedikodu? 'Olanları söylediğimiz' yani esasen dedikodu olmadığını çokça iddia ettiğimiz ama alttan alta birçok nefsi yorum kattığımız, hüsnü zandan da bolca kaçındığımız o sohbetler... Ah o sohbetler!
Dedikodu nedir ne değildir uzun uzun konuşmaya gerek yok. Bazı istisnaî durumlar dışında -psikolog desteği için,olan biteni anlatmak gibi- dedikodu, dedikodudur. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in dediğidir:
“Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir.”
| Müslim, Birr 70
“Gıybet, kardeşini hoşuna gitmeyecek şekilde anmandır.”
| Tirmizî, Birr, 23; Dârimî, Rikat, 6; Mâlik, Muvatta, Kelâm,10; Ahmed b. Hanbel, II/384, 386
Herkes içten içe niyetini biliyor.Kendisi için söylenmesinden hoşlanmayacağı konuyu yeri geliyor dallandırıp budaklandırıp konuşup duruyor. Kimi de 'evet,evet,bende şöyle şöyle duydum' diyip gıybeti tasdikliyor.
Unutuyoruz:
"Her kim bir müslüman kardeşinin ayıp ve kusurlarını, kimsenin görmediği ve görmesini istemediği şeylerini örterse, Allah'u Teâlâ da kıyamet gününde onun ayıplarını örter. Her kim müslüman kardeşinin meydana çıkmasını istemediği bir şeyini ortaya çıkarır ve dile verirse; Allah da onun ayıplarını, kimsenin bilmesini istemediği hallerini meydana çıkarır. Bu suretle kendi evi içinde de olsa onu rezil eder. Müslüman kardeşinin ayıplarını örten, bir ölüyü diriltmiş gibidir."
| Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58; Tirmizî, Birr ve Sıla, 85
Şu an en can alıcı noktaya geldik. Neden kadavralardan bahsettim? Biz bir kişinin dedikodusunu yaptığımız zaman o kişi, ortamda haliyle olmuyor. Söylenilen sözlere müdahale etmesi söz konusu bile değil. Hatta 'Ya evet, o davranışı yaptım ama sonra çok pişman oldum. Siz de dillendirmeseniz, insanları şahit kılmasanız?' diyerek belki nazikçe rica edeceğini bile bilemeyiz. Çünkü, o 'ballı' sözlerin bulunduğu ortamda konuştuğumuz kişi ölmüş bir kişi gibi tepkisiz ve çaresizdir. Kadavralar da öyleler. Anatomi laboratuvarındayken hangi uzvunu kurcalasanız da gık'ları çıkmaz. Ama bizim anatomi hocamızın tembihi her an zihnimizdedir. 'Onlara saygı duyarız, onlar da insan. Edepli dururuz o laboratuvardayken, fotoğraf bile çekmeyiz.’ Oturdu mu bir şeyler? Tıp ilmi için gerek duyulan kadavra inceleme işi bile belli çerçevelerde gerçekleşiyor. Ama belki en başından beri midenizi bulandırdı kadavralardan bahsetmem. Ama bir sebebi var. Çünkü şimdi 'ölünün etinin yenmesinden' bahsedeceğim. Neden mi?
Göreceğiz.
Bu benim tasvirim değil,Rabbimiz biz daha iyi anlayalım diye kendisi tasvir etmiş.
Buyrun:
“Bir kısmınız diğerlerinizin gıybetini yapmasın. Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bundan tiksindiniz değil mi?”
| Hucurat, 49/12
İkazım ve hatırlatmam önce kendime.
Selametle.