İnsan - Okumak ve Ölmekİnsan - Okumak ve Ölmek

İnsan - Okumak ve Ölmek

Nihayet derslerimiz sonlandı. Artık dünyaya bakabilir, oturmaktan yorulan bedenimizi kendine getirebilirdik. Mayışan zihinlerimizi açmak içinse çay iyi giderdi. Okulun hemen yanı başındaki mekan bu ihtiyacımızı karşılamak için bire bir. Öğle arasında olsun, akşam çıkışlarında olsun burada toplanır ve bir şeyler üzerine konuşmalar yapardık. Genelde, ağır derslerin sebep olduğu zihin bulanıklığı bizi geyik yapmaya sevk etse de biraz çaba gösterir, biraz da çay içersek tefekkür edebiliyorduk. Bugünkü derslerimi sonuna kadar dinlemeyi başarmıştım ve şimdi sıra, Yavuz ile beraber arkadaşlarımızı toplayıp çay içmeye gitmekteydi.

Yavaş yavaş ekibi topladık ve mekana gittik. Biraz kalabalık olduğundan oturacak yer bulmamız zor olurdu, hele ki bu akşam çıkışlarında. Kısmetimizde bugün de varmış. Bulduk bir bank, oturuverdik karşılıklı altı kişi. Birimiz çay söyleyedursun, ötekimiz çayları getirmede ona yardımcı olmaya gidedursun, kalanlar da günün kısa özetini çıkardık birbirimize. Sohbet, muhabbet derken çaylar da geldi. Enerjimizi toplamaya başladık. Üzerimizdeki rehavet yorganını bir kenara attık ve bir şeylere odaklanmaya başladık.

Mehmet bir konu attı ortaya:
— Beyler, sizce okumak nedir? Bugün biraz okumak üzerine düşünelim, diyorum. Hemen cevap vermeyin, bir düşünün.

Okumak… Düşündüm. Okumak neydi? Çıkardığımız sesleri ifade edebilmek için bir yüzeye çizdiğimiz çizgileri anlamlandırabilmek? Hayır, değildi. Bu, terim anlamı olmuş olurdu. Bense bunu istemiyordum. Mehmet’in sorduğu da bu değildi.

Okumak, bir yerde yazılmış bulunanları algılamak değildi. Okumanın bu kadar sığ bir eylem olduğunu zannetmiyorum. Bu dediklerim olsa olsa okumak eylemini gerçekleştirmek olurdu, okumak değil. Çünkü ben okumaya, okumalar üzeri bir anlam veriyorum. Okuduğunu okumak, gördüğünü okumak, işittiğini okumak, çevreyi okumak, kendini okumak… Görünenin ardındaki esas varlığı fark edebilmek… Bu düşüncelerimi arkadaşlarıma aktardım. Benden sonra Süleyman konuşmaya başladı.
— Ben de şöyle düşünüyorum. Okumak iletişim kurmaktır. Kiminle, yazarla. Hem de bire bir. Yazar beni karşısına oturtmuş, “dinle” buyurmuş, dikkatle ve çıt çıkarmadan dinliyorum.

Ben hadisi şerifleri okuyunca kendimi Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem ile berabermiş gibi hissediyorum. Onun suffa meclislerinde, ashab-ı kiram ile birlikte halka olmuş ve diz çökmüş vaziyette onu dinliyorum. O, aleyhisselam, buyuruyor ve biz de dikkatle dinliyoruz. Adeta Medine’deyim. 600’lü yıllarda yaşıyorum. Bazen de Bağdat’a, 1090’lara seyahat ediyorum. Orada İmam Ebu Hamid el-Gazali hazretleri, Allah rahmet eylesin, bana Nizamiye Medresesi’nde ders veriyor. Tane tane, büyüklerden örnekler vererek İslam’ı anlatıyor. Aynı zamanda bir Selçuklu gibi hissediyorum kendimi. Nizamülmülk de bulunuyor yanı başımızda. Hasan Sabbah tehlikesini de hissediyorum. Bazen de Amerika’dayım, Bronx sokaklarında dolaşıyorum. Şoförün yan koltuğunda, çölleri aşıyorum. Bazen Osmanlı’da, bazen erken Cumhuriyet’teyim… Buhran kokan havayı içime çekiyorum. Geziyorum yılları, dolaşıyorum mekanları… Büyüklerle bire bir sohbet etmenin şerefini ve mutluluğunu yaşıyorum. Gerçekten bire bir iletişim kuruyoruz. Karşımda Peygamberimiz oturuyor, ben dinliyorum. Etrafta hiç kimse yok. Çıt yok.”

Yavuz, Süleyman’ı onaylayarak devam etti:
— Kitapların en mükemmeli, en birincisi, tüm Müslümanların ve farkında olmasalar da cümle insanlığın baş tacı kitabı Kur’an’ı okurken nasıl hissediyorsun acaba kardeşim? Yüce Allah ki kainatın kusursuz yaratıcısı, tek ve bir, en kudretli, en bilen, kullarını çok çok seven, kullarına çok çok merhamet eden Er-Rahim Allah’ın kelamını okurken nasıl hissediyoruz? Farkında mıyız ki El-Haalık olan Allah bizimle konuşuyor, bize buyuruyor… Lafzıyla, manasıyla kendinden olan sözleri biz seslendiriyoruz. Müthiş bir şey değil mi? Tamamen O’ndan (subhanehu ve teala) olanları seslendirmek, Cebrail’in (aleyhisselam) ulaştırdığı ve seslendirdiği, Peygamber’in (aleyhissalatu vesselam) tebliğ ettiği ve okuduğu, sahabelerin (Allah onlardan razı olsun) gece gündüz tekrar ettiği mübarek, mucize, muazzez sözleri okumak nasıl hissettiriyor… Her gün, muhakkak, sürekli okumalı değil miyiz bu mucizeyi? Ve manasını idrak edip hayatımıza uygulamamalı mıyız? Burada parantez de açmak lazım. Mealin Kur’an olmadığını ve olamayacağını bilmek, açıklamalı mealler yahut tefsirler okumanın daha mühim olduğunu da ifade etmek gerek. Veya hocaların gözetimi altında mealler okunmalıdır, diye düşünüyorum. Çünkü Kur’an olmayan meali okuyarak Kur’an’a çeşitli yaklaşımlarda bulunamayız. Mealin, çeviri veya tercüme değil; “geldiği anlam” olduğunu unutmamak gerek.

Süleyman ve Yavuz, aklıma gelmeyen çok güzel şeyler söylemişti. Farklı farklı pencereler açıldı zihnimde. Ben de az önce düşündüklerimi, onların da zihinlerinde farklı pencereler açılsın diye ifade ettim. Cümlelerimi bitirdiğimde Osman konuşmaya başladı.

— Allah razı olsun gençler. Ne güzel söylediniz. Bu tür örnekler daha çoğaltılabilir de. Yavuz ve Süleyman, okumanın manasından ziyade neyi okumamız gerektiğinden ve okurken hissettiklerinden bahsettiler. Selçuk, okumanın biraz da manevi anlamına değindi. Ben de okumanın sebebi, gayesi hakkında konuşmak istiyorum. Niçin bir şey okunur?

Şöyle ki, okuma eylemi bir anlam ifade etmeli. Bir gayesi olmalı. Bir şey okunuyorsa, okumadan önceki halimizle sonrakini değiştirmek için okunmalı. Bunların dışındaki okumaların faydası yoktur fakat vakit geçirtirler. Yine de faydasız diğer işlerle ilgilenmek yerine, hayatımıza pek bir şey katmayacak şeylerin de okunması gerektiğini düşünüyorum. Zira her okumanın muhakkak bir şeyler katacağını hissediyorum. Mesela bir Cingöz Recai kitabını okumak, azıcık da olsa bize Osmanlı’nın son dönemlerini, Cumhuriyet’in erken zamanlarını gösterebilir. İnce Memed’le Anadolu kırsallarına, 1900’ün ortasına gidebiliriz. Veya Sherlock Holmes okuyarak 1800’lerin İngiltere’sine seyahat edebiliriz. Tıpkı Süleyman’ın ifade ettiği gibi.

Tabii bu amaçsız okumaların haram şeyler içermemesine de dikkat etmek gerek. Her şeyi okuyalım, demiyorum.

Lafı dolandırdım. Başta söylediğime döneyim. Niçin okuruz veya okumalıyız? Bence ahiret ilmimizi artırmak için. Yani Allah’ı tanıyabilmek için. Kul ne kadar çok ahireti biliyorsa, bence o kadar ahsen-i takvim’dir (yaratılmışların en güzeli). Çünkü ahiretin içinde her şey var.

Ahiret ilmi, ahiret bilgisi, ahiret farkındalığı… Ahirete gitmeden, ahirette yaşamayı öğrenmemiz lazım. Hayallerimizi, ahiretteki halimizi düşünme üzerine kurmalıyız. Ölmeden önce defalarca ölmeliyiz. Okumalarımız da bu yönde olmalı.

Mütalaayı başlatan Mehmet, belki de son sözleri söyledi:
— Ahireti bilmek için de, her an ölmek lazım galiba. Zira ölümdür, insanı insan yapan. Ölümdür, mahluku mahluk yapan. Hiç düşünmediğimiz, farkına varmadığımız çok ciddi, en ciddi bir gerçek var. Nedir?
Geçtiğimiz her anla beraber, ölüme daha çok yaklaşıyoruz.
Ölüme, hiç olmadığımız kadar yakınız.
Ölüm, bize hiçbir zaman bu kadar yakın olmamıştı.
Ve amansız bir şekilde, en hızlı araçtan daha hızlı halde, farkında olarak veya olmaksızın hala ona gidiyoruz.
Bir gün öleceğiz. Bunda tüm insanlar müttefik. Ölümden sonraya ne götürüyoruz, aslolan budur. Fani dünya için kendini yıpratan insan, baki ömür için tembellikten sıyrılamıyor. Ne çelişki...

Konuşmayı baştan sona sessizce takip eden Necmettin, şöyle bitirdi:
— Yani diyoruz ki: Okuyarak ölümü tanımak gerek. Böylelikle evvela ahiret bilincinde olup kendi ebedi mekanımızı ümit ve korku içinde inşa etmeli, bu esnada da Allah’ın halifesi olarak dünyayı imar etmeliyiz. Zira ne dünya ahiretsiz ne de ahiret dünyasız düşünülemez.

Oyun oynamadığımızı, sınavda olduğumuzu unutmayalım. Biz, hangi girdiğimiz sınavda lakayt davranıyorduk ki bunda davranalım?

Bu sınav; girdiklerimizin en tehlikelisi, en uzunu, en yorucusu, en zoru ve en ciddisi. Ve kazandığımızda ödülü, sonucu en büyük ve en güzel olan; kaybettiğimizde cezası, sonucu en kötü ve en dehşetli olan.

Hava kararmaya yüz tutmuştu. Ezan yaklaşıyordu. Kul olmaya, kardeş olmaya, insan olmaya camiye gittik.

Önceki yazı

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Sen de bir yorum yaz
E-posta adresiniz kimseyle paylaşılmayacak.

En Çok Okunanlar

01




02




03




04




05




Sizin İçin Seçtiklerimiz






Tıbbiyeli Dergi















Son Yorumlar