Kesretten Vahdete
Vahid, “bir” demektir. Tevhid ise “birlemek”, “teklemek”tir. Gördüğün, işittiğin, dokunduğun şeylerdeki ortak “bir”i hissetmektir. Bir nev’i tefekkürle yaşayıp tevekküle aşık olmaktır. Hayatta duraksadığın, sendelediğin, tabiri caizse teklediğin zamanlarda o tek olana sarılıp ondan medet ummaktır.
Hayatın içinde pek çok benzerlikler ve farklılıklar vardır. Durup düşünüp tefekkür ettiğimiz vakit bazı soruları sormak, bizi bir şeyi anlamaya yöneltiyor adeta. İki basit sual ile örnek vereyim:
Dünya’da yedi milyar insan var ki, bu insanların %99’unda aynı sinir sistemi, aynı organlar, aynı kas dokusu, aynı kalp hücreleri vardır. Hatta daha da ötesinde vücudumuzun %99’u, sadece altı elementten oluşmuştur. Nasıl oluyor da 7 milyar kişi, bu 6 elementten oluşup bir elin 5 parmağı gibi birbirine benzeyip hala insanoğlunun kendini pek çok noktada çözemediği 4-4’lük bir vücut halini alıyor da dünyaya doğum, yaşam ve ölüm 3’lüsünü tatmaya gelen herhangi 2 kişinin parmak izi 1 olmuyor?
İslam tıp alimi İbn-i Sina der ki “Mevcudât, ‘Anasır-ı Erba’dan teşekkül etmiştir.” Yani dört madde, diğer mürekkep varlıkların sebeb-i maddisidir. Fakat görüyoruz ki tabiatta cemâdâtın çok nev’i vardır. Dört, çoklara nasıl sebebiyet verebilir?
O halde deriz ki; mevcut olan varlıkların tek kaynaktan terekküp etmesi, bize bunların tek tornadan çıktığını gösterirken; bunca birbirinden farklı alemlerin olması da, yine bunların tek bir var edicisi olduğunu gösterir.
Cildimiz yaralandığında, iki yara dudağını bir araya getirmeyi amaçlayarak dikiş atarız. Çünkü bu dudaklar bir araya getirilip “bir çizgi” haline getirilmez ise bu yarayı iyileştirecek güç, bu sefer aksini yapıp bu iki kısmın birbirinden adeta kopmasına neden olur, aralarına girer. Böylelikle yara nahoş bir görüntü bırakarak iyileşir. Aynen de öyle kalbimize, aklımıza, ruhumuza dokunan bir zararda eğer içimizde “iki”likler var ise yaralarımız kötü iyileşir. İzler bırakır. Yani eğer bu “ikilik”lerimizi “bir”lemez isek, iki yakamız bir araya gelmez.
Nasıl ki üç kişiye bir önder lazımdır ve bir meclise iki reis fazladır. Öyle de kalp, akıl, ruh üçlüsüne de bir önder lazımdır ki, intizam korunsun fakat iki “baş” fazla gelir, ta ki fesada uğramasın.
Denilmiyor mu ki “Eğer gökte ve yerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu.” (Enbiya 22) Madem Allah bir, madem her şey bize onu hatırlatıyor. O halde ondan uzaklaşmamamız gerekiyor. İçimiz dışımız “O” olmalı ki, aldığımız yaralar bizi yıkmanın aksine, daha güçlü kılsın; lisanımız hep “bir” olsun, “bir olan”ı hatırlasın ki; boyunluğa, boyunduruğa ihtiyacımız olmadan da iki yakamız bir arada durabilsin.