Kışın Sonu Bahar mı?
Emek, iki hece dört harf. Tek çırpıda söylenen bir kelime. Anlamını sarf edenin bildiği bir hakikat. Çoğu hekimin müşterek düşüncesi budur elbet; geçtikleri yollarda o kadar çok emek sarf ederler ki bırakın kötü sözü, kötü bir bakış bile ağır gelir onlara.
Uzun seneler bitmiş, ileriye bakıldığında nasıl geçecek denilen yıllar, anlatılırken nasıl da dakikalara sığmıştı! Hekimlik mesleğini elime almanın mutluluğu ile gidip gelirken işe, uzmanlık ile taçlandırmak istemiştim bu serüveni. Aylar her zamanki gibiydi, bir çırpıda geçip gitti. Ve nihayetinde şubat gelip çatmıştı. Ayazını dahi sevdiğimiz, bize nice dostluklar kazandıran Ankara’ya bu kez geçici misafirlik için gelmiştim. Plan bu ya, sınavı kazanacak o heyecanla memlekete dönecek kalan birkaç ayımı da ailemle geçirip tekrar Ankara’ya dönecek burada mutlu bir yuva kuracaktım. Üniversitede çok sevdiğim bir dostum ara ara "Kul plan yaparmış, Allah gülermiş." derdi. Tatlı bir tebessüm kaplardı dudaklarımızı bu sözle. Bu sözün hakikatini şimdi daha iyi anlayacaktım.
Sınav sabahı son tekrarlarımızı yapıp besmelemizi çekip düştük yola. İlk oturum bitti ve öğle arası. İşte burada koptu film şeridi. Yarım kase bir çorba ve öğle namazına müteakip ikinci oturum için düştük yola. Sınav binasının önündeyiz, son on beş dakika... Belgelerimizi hazırlıyoruz, elime cebime attım. O da ne? Kimliğim yoktu, doktor anne babaları bir yandan, güvenlik görevlileri bir yandan arkadaşım bir yandan aradık ama nafile. Saatlerce gibi süren o on beş dakika bitti ve kimliğimi bulamadım. Sonrası Sıhhiye yollarında gözyaşı. Kadere imanımız vardı, nasip dedik. Sabah ilk iş kimlik başvurusu, bir günde geliyormuş yenisi. Gelen gideni arattı malumunuz. Sınav sürecini zihnimden geçirirken kırk sekiz saat bile dolmamışken başladı yeni hikayem. İşyerinde birlikte çalıştığımız hekim arkadaşımıza görevlendirme haberi. Rota Suriye! Kaderin cilvesi bu ya, sınavdan iki gün önce arkadaşım beni aramış ve annesinde kanser olabileceğini ve annesinden alınan doku preparatının elinde olduğunu, sınava gelirken yanında getireceğini söylemişti. Hacettepe’de bu konuda tanıdığım birisinin olup olmadığını sormuştu. Asistan abilerimiz sağ olsunlar yardımcı olmuşlardı ve maalesef arkadaşımın annesine orta evre bir kanser tanısı konmuştu. Kader ağlarını örmüş, aynı arkadaşa kurada görevlendirme çıkmış, annesinden dolayı görevlendirmesi iptal edilmiş ve tekrar kura çekilmişti…
Telefon kurumumdan, istikamet Suriye. Yirmi dört saatte dört farklı araç kullanarak ve arkamda gözü yaşlı anne babamı ve nişanlımı bırakarak gelmiştim Hatay’a. İl sağlık müdürlüğünden görevli arkadaşlar bizleri karşılamışlar ve karargaha teslim etmişlerdi. İçeriye girdiğimde acil uzmanı bir hekim abimiz bize içeride neler yapacağımızı anlatıyordu. Birden Allah yardımcınız olsun denildi ve dağıtımlarımız yapıldı. Rüyada gibiydim. Üç gün önce uzmanlık planları yaparken şu an sınava dahi girememiş vaziyette Suriye sınırındayım. Süreç o kadar hızlı ilerliyordu ki, yetişemiyordum.
Akşama doğru bağlı bulunduğum birliğe doğru düştük yola. Reyhanlı sınır karakolundayım. Hayatımın en uzun gecelerinden biri. Etraf zifiri karanlık, herkes kamuflajlı, hava soğuk…
"Neredeyim, burada ne işim var?" sorusu zihnimde. Kalacak yer gösteriyorlar, bir konteynerdeyim şimdi. Odada Kayseri, İstanbul, Yozgat ve Trabzon’dan gelmiş, sınırı yurt bellemiş uzman çavuşlar ile neler yaşadığını anlamaya çalışan ben. Hayatımın en uzun gecelerinden biri dedim ya, öyleydi el Hak. "Nerelisin?", "Ne işin var buralarda?" sorularını cevaplarken radyodan bir ses "Çok sayıda şehid…". Bir insanın bir paket sigarayı bir saatte nasıl içtiğini o gün gördüm ben. Oda arkadaşlarımın yakinen tanıdığı arkadaşları da olmak üzere onlarca şehit verilen bir gece. Sınırda olduğumu bilen ve yakınlarını merak eden insanlar ve beni merak eden yakınlarım, oda arkadaşlarımın yakınları… Telefonlar susmuyor, yürekler paramparça. Daha dün beraberdik diyorlar. Hayat bu ya bir an oluyor ve o an son an oluyor. Bir daha görmek istesek de göremiyoruz, duymak istesek de duyamıyoruz. Sesi yüzü sırayla bir silüete dönüşüyor sevdiklerimizin. Sabaha kadar uyumuyoruz o gece, saatler ilerledikçe yaralar derinleşiyor. Kendi derdinden büyük derde sahip birini görünce bizimki de dert mi diye utanır ya insan. Derin bir mahcubiyet içerisindeyim ve şimdi yoldayım, az sonra Suriye’deyim!