Nedir Seni Uykularından Vazgeçirecek Şeyler?
Geçen yıl bu zamanlardı. Okulumuzda düzenlenen “Tıpta Kariyer Sohbetleri” seminerlerinin birinde bir hocamızın konuşmasını dinledim. O sıralar, insanın kibirli biri olmadan, kalbine makam mevki sevgisini almadan güzel yerlere gelebilmesinin nasıl mümkün olabileceği üzerine düşünüp duruyordum. Kıymetli bir niyetle yola çıkılmadıysa hiçbir emek, hiçbir çaba anlam taşımıyordu benim için. Düşünce dünyamda grilere yer yoktu; her şey ya beyaz olmalıydı, ya da siyah. Zihnimi meşgul eden bu düşüncelerle birlikte o insanlara hayatlarını, zamanlarını, belki adını sayamadığım birçok şeyi harcatan yola çıkış ve yolda oluş sebeplerini anlamak için elimden geldiğince bu gibi konuşmalara katılmaya çalışıyordum. O günkü hocamız da yaptığı sunumda sık sık “misyon ve varoluş amacı” kavramlarının üzerinde durdu. Bunların muhakkak olması gerektiğinden, ne kadar kıymetli olduğundan bahsediyor ama misyonunuz “şu” olsun demiyordu. O yüzden kendisinin amaç ve gayesinin ne olduğunu anlayamamıştım. Dersim başlayacağından konuşmanın sonuna kalıp sorumu hocaya yönlendiremedim ama sunumunun altına eklediği mail adresini aldım. Bir yandan “falan kuruluşun kurucusu ve başkanı”, “şu hastanenin başhekimi”, “bu derneğin yönetim kurulu üyesi” olan bir hocanın herhangi bir öğrencinin sorusuna ayrıntılı bir cevap vereceğini, buna ayıracak vakti olduğunu düşünmüyordum; bir yandan da onu buraya getiren bu gücün ne olduğunu anlayabilmeyi çok istiyordum. Kendimi kısaca tanıttım ve cevabını gerçekten çok merak ettiğim bu soruyu kendisine yönelttim. Kısa bir süre içerisinde mailime dönüş yaptı ve beni bunu konuşmak üzere hastaneye davet etti. Bir Cuma günü öğle arasını biraz dinlenmek, yemek yemek yerine Cuma namazına gidene kadar bize ayırmıştı. Niyet ve gayesini uzun uzun anlattı, bunun için zamanını nasıl kullandığından bahsetti. Sosyal medya kullanmadığından, sabahları erken uyandığından, insanlara bir mesaj vermek istiyorsa onları kırıp incitmemek adına bunu bir hikaye üzerinden anlatmak için çokça kitap ve hikayecikler okuduğundan, yaptığı işin büyüklük küçüklüğüne bakmadan onu gayesine götürecek her şeyi -gerek hastane önündeki bir çamuru temizlemek gerekse de o hastaneyi yönetmek olsun- aynı şevkle yapmaya çalıştığından söz etti. “İyi” olmayı hedeflediğini anlattı. Tabi ki ben bu ideallerin hikmetli kitaplarda, şiirlerde ve insanlara yol gösterici anlatılarda olduğunu düşünüyor; gerçek hayatta iyilerin ve çalışkanların üzerine kendi işlerini de yüklemeye çalışan insanların da var olduğuna inanıyordum. Bunun nasıl mümkün olacağından, insanın nerede durması gerektiğinden söz açtım. O ise bana herkesin kendi mahiyetine göre hareket edeceğini anlattı. “Sen iyiysen, iyi olmak istiyorsan buna göre hareket edersin, birisinin sana işlerini yüklemesi, sana haksızlık yapması senin iyi olduğunu değiştirmez. Bu onun böyle bir insan olduğu anlamına gelir. Yaptığın her şeyi bu inanç ve sevgiyle yapmalısın.”
"Sevgili Dost,
Kimi balık tutmak, kimi okumak için, kimi televizyon seyretmek, kimi maça gitmek için, kimi okula yetişmek, kimi işe girmek için, kimi randevusuna yetişmek, kimi namazı kaçırmamak için uykularını ellerinin tersiyle ittiler.
Sevgili Dost,
Sevgi nedir?
Nedir seni uykularından vazgeçirecek şeyler?"
*Kıymetli tıbbiyeli dergi okurları, sevgili dostlar! Sizleri Ali Ural’ın Posta Kutusundaki Mızıka’da dostuna yönelttiği bu soruyla baş başa bırakıyorum. Gelin, birlikte uykularımızdan vazgeçiş sebeplerimizin altını çizelim, tozlarını üfleyelim, birbirimizin hayallerini dinleyelim. tibbiyelidergi@gmail.com’a göndereceğiniz her cümleyi heyecanla bekliyor olacağız. Sevgiyle kalın…