Srebrenitsa'da Mavi KelebeklerSrebrenitsa'da Mavi Kelebekler
Görsel: unsplash.com

Srebrenitsa'da Mavi Kelebekler

Geçtiğimiz 2 hafta önce 11 Temmuz tarihi Srebrenitsa Soykırımı’nın 27. yıldönümüydü. Birçok acıların yaşandığı bu katliam daha doğrusu soykırım; modern dünya tarihinin görebileceği en büyük utançlardan ve zalimliklerden biriydi. Her yıl 11 Temmuz’da adeta o günleri yeniden yaşar gibi, kimlikleri tespit edilen Boşnaklar, katliamın yıldönümünde Potoçari Anıt Mezarlığı’na defnediliyor.

1991-1992 yıllarında Yugoslavya’nın dağılma sürecinde ortaya çıkan iç savaşlarla Sırbistan, Hırvatistan, Karadağ, Kuzey Makedonya, Slovenya, Kosova ve Bosna-Hersek bağımsızlıklarını ilan etti. Tabi bu süreç öyle birdenbire olmadı. Yıllar yılı bu ülkelerde çeşitli iç savaşlar oldu ki 10 yıla kadar imzalanan antlaşmalarla ancak silahlar susabildi diyebiliriz. Bosna-Hersek’te de 1992-1995 yılları arasında bu yoğun iç savaşlar yaşandı. Bölgede yaşayan Hırvat ve Sırpların ülkede hak iddia etmesi sebebiyle Bosnalı Müslümanlar kuzeyde ve doğuda Sırplarla, güneyde ve batıda ise Hırvatlarla mücadele etti. 

Şimdi bu girişten sonra o tarihlerde orada neler yaşandı kısaca hatırlayalım, ardından mavi kelebeklerin bu katliamda ne gibi vazifeleri vardı onlara değinelim.

1992 yılının ilk çeyreğinde tarih sahnesinden çekilmeye başlayan Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti, ardından bünyesinde yıllarca sürecek iç savaşlar bırakıyordu. 6 Nisan 1992 tarihinde patlak veren Bosna Savaşı’nda Boşnaklar, bir yandan bölgedeki Hırvatlarla bir yandan da yine aynı bölgeyi paylaştıkları Sırplarla toprak mücadelesi veriyorlardı. Sırpların adeta soykırıma götürdükleri bu savaşlar neticesinde Birleşmiş Milletler (BM), 1993 yılında içinde Srebrenitsa’nın da bulunduğu 6 kenti ‘’güvenli bölge’’ ilan etti. Böylece başta nüfusu 24 bin olan şehrin yeni nüfusu 60 binlere dayanmıştı. Güvenli bölge ilan edildiği için Srebrenitsa’da Müslümanların ellerindeki silahlar BM Barış Güçleri tarafından toplanmıştı. Soykırım sorumlusu Ratko Mladiç komutasındaki Sırplar, Srebrenitsa’ya modern savaş tarihinin en uzun kuşatması (1425 gün) sonrası 11 Temmuz 1995’te girdiler. Kente gerçekleştirilen saldırılar arttığında Müslüman Boşnaklar, silahlarının kendilerine teslim edilmesini talep ettilerse de bu talep, BM Barış Güçleri Komutanı Hollandalı Thom Karremans tarafından reddedildi. BM sadece 2 adet F16’yı kent üzerinde bir uçuş yaptırmakla yetindi.

BM’nin Barış Gücü olarak şehre yerleştirdiği Hollandalı askerler bir gece Karremans’tan aldıkları emir üzerine şehri boşalttı. Böylece ‘’barıştan sorumlu’’ Hollandalılar, kendilerine sığınan 25 bin sivili ve Srebrenitsa şehrini Sırplara teslim etti. Daha sonra ortaya çıkacak bir video kasetinde Sırp General Ratko Mladiç’in, Hollandalı Karremans’a bir hediye verdiği ve birlikte kadeh kaldırdıkları görülecek, büyük tepki toplayan bu olaya rağmen Hollandalı komutan hiçbir zaman yargılanmayacaktı bile.

13-18 Temmuz 1995 tarihlerinde bir hafta katliam, esir alınan 10 bin Boşnak’tan en az 8372’sinin katledilmesiyle sonuçlanmış, üstelik bütün bu 3 yılı aşkın süren Bosna Savaşı’nda 50 bin kadın tecavüze uğramış, 35 bini çocuk 312 bin kişi hayatını kaybetmişti.

Katliamdan yıllar sonra, 27 Haziran 2017’de Hollanda Mahkemesi, Srebrenitsa’da Hollanda askerlerinin yasa dışı hareket ettiğine, Hollanda’nın ‘’kısmen’’ hatalı olduğuna karar vererek Hollandalı bu 400 askeri suçlu buldu. Ölümlerin %30’undan Hollanda hükumetinin sorumlu olduğunu açıkladı. Lahey Adalet Divanı ise bu katliamı soykırım olarak kabul etti ancak Sırbistan’ın sorumlu olmadığını açıkladı.

Soykırımda katledilen 8372 kişinin cesetleri parçalanıp iskeletleri çıkartıldı ve bu cesetler krematoryumda* yakılarak Lahey Mezarlığı’na gömüldü. Sırp askerler cesetlerin kimlikleri tespit edilmesin diye cesetleri parçalayarak ve yakarak sayıları 64’ü bulan toplu mezarlara gömdüler. Üstelik bu toplu mezarları kazanlar yine Hollandalı askerlerdi.

BM’nin Srebrenitsa’yı güvenli bölge ilan etmesine rağmen, bölgeye yerleştirdiği 400 silahlı Hollandalı asker katliamı önleyememiş, daha doğru ifadeyle, bu katliama izin vermiştir. Soykırımda bir kısım kadın ve küçük yaşta çocuğun da öldürüldüğü belgelerle kanıtlanmıştır. Ayrıca bu katliam 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da gerçekleşen en büyük toplu insan kıyımı olması ve hukuki bakımdan Avrupa’da ilk kez belgelenmiş soykırım olması bakımından da tarihi öneme sahiptir.

3,5 yıl kadar süren ve yüz binlerce kardeşimizin can verdiği bu savaş; geride bıraktığı gözyaşı, kan, katliam, zulüm ve soykırımla 1995’te imzalanan Dayton Barış Antlaşması ile sona ermiş oldu.

SAVAŞIN SEMBOLÜ: MOSTAR KÖPRÜSÜ

1566’da Osmanlı döneminde Mimar Sinan’ın öğrencilerinden Mimar Hayreddin tarafından inşa edilen, bölgenin en güzel yapılarından kabul edilen, bulunduğu yeri ve ziyaretçilerin birçok fotoğrafını süsleyen Mostar Köprüsü de savaşın acılarından nasibini almıştı. Köprüye ilk saldırıyı savaşın başladığı zamanlarda 1992’de Sırplar yapmıştı. 9 Kasım 1993 sabah 8.30 sularında, Hırvat tankları köprüye daha büyük zarar verecek top atışlarını başlattı. Kasım ayının sonlarına doğru köprü tamamen yıkılarak Neretva Irmağı’nın sularına gömüldü.

Mostar Köprüsü, 427 yıldır sapasağlam ayakta durarak ve Bosna’daki kültürel çeşitliliğin, hoşgörünün, kardeşliğin nişanesini oluşturuyordu. Evlenmek isteyen Boşnak gençler, köprünün üstünden serin Neretva sularına atlayarak ailelerine evlenmek istediğini bu yolla ispatlamış oluyorlardı. Böyle de eski ve güzel bir geleneğin de sembolüydü aynı zamanda. Köprü ayrıca, Mostar şehrinin Boşnak ve Hırvat kesimini birbirine bağlıyordu. Hırvatların köprüyü yıkması; Mostar’ın bu kardeşlik bağını kopardıklarının, geçmişe saygıyı yitirdiklerinin, kardeşlik mirasına sahip çıkmadıklarının, en basitiyle de tarihi eserlere olan duyarlılıklarının göstergesi olarak hafızalarda yerini alıyordu.

Peki sonra ne oldu Mostar'a? Savaş sonrası köprünün tekrar yapımı için en düşük fiyatı vererek ihaleyi kazanan bir Türk firması, köprüyü aslına uygun bir şekilde aynıyla inşa etmiş ve köprünün, 2003 yılında yeniden törenlerle, alkışlarla, mehterlerle açılışı yapılmıştı. Boşnak çocuklar köprünün her iki yanında ellerinde ponponlarla, meraklı gözlerle köprünün ortasından yürüyen mehteran takımını izliyor, o anları TRT spikeri Şener Mete canlı yayında şöyle anlatıyordu: ‘’Şu anda gurur içerisindeyiz, mutluluktan uçuyoruz adeta. Mostar Köprüsü’nün üstünde Fatih’in askerleri yürüyor sanki.’’

Köprünün yıkılış ve açılış anlarının görüntülerine erişmek neyse ki mümkün. Her izlediğimde gözyaşları da bana eşlik etmiştir, tıpkı şu an bu dizeleri yazıyorken olduğu gibi. Onların imha ettiklerini bizler inşa ve ihya etmekten geri durmuyor, onların acıyla ağlattığı insanları, biz mutluluktan ağlatıyorduk.

Yeniden açılan köprü ve eski Mostar şehri, 2005 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne eklenecekti.

MAVİ KELEBEKLER

Şimdi yazının sonlarına gelirken; Sırpların katlettiği binlerce Müslümanın cesetleri bulunmasın diye yaktıkları bedenlere, çıkarılıp birbiriyle karıştırılarak gömülen kemiklere, çok uzaklara ve derinlere kazılan toplu mezarlara, bu mezarların fark edilmemesi için üzerinin doğal bitki örtüsüyle örtülmelerine, araştırmacıları yıldırmak için mezarlara koyulan bubi tuzaklarına ve hatta toplu mezarların bulunmasında kullanılan uydu resimlerinde, manyetik değişkenlik taramasının yapılamaması için mezarların içine metal parçaları bırakmalarına rağmen Bosnalı şehitlerin kabirlerinin bulunmasında mavi kelebeklerin rolüne değineceğiz.

Yukarıda yazdığımız birçok etkeni hesaplayan Sırplar, bir ilahi etkeni hesap edememişti: Mavi kelebekler.

Gizlenmiş toplu mezarların bulunduğu bölgelerde cesetlerin toprağı beslemesiyle Ölüm Çiçeği olarak da bilinen Artemisia Vulgaris (diğer adlarıyla Yavşan, Pelin Otu, Misk otu veya Lavinia) türü bitkiler yetişmeye başladı. Çiçeklerin sayısının artması ve yaydığı kokular neticesinde sadece bu çiçeklerle beslenen mavi kelebekler, mezarların bulunduğu alanlarda yoğunlaşmıştı. Bu kelebeklerin belli başlı alanlarda nüfusunun artması, halkın ve yerel basının dikkatini çekmeyi başarmıştı.

Sırpların Bosna Savaşı esnasında toplu katliamları kamufle etmek için yaptığı yukarıda bahsedilen onca oyunu mavi kelebekler bozmuştu. 

2007 yılında Bosna-Hersek’in Sırbistan’a açtığı soykırım davasında Uluslararası Adalet Divanı, Sırbistan’ın bir soykırım yaptığına dair bir delil olmadığına hükmetmişti. Bunun üzerine Bosna Devleti, bu soykırımı ispatlamak için bir komisyon kurmuş ve bir yıl sonra ülkede bazı bölgelerin toprak yapısının değişmiş ve mavi kelebeklerin bu bölgelerde yaygınlaşması komisyonun ilgisini çekmişti. Bu bölgelerde yapılan kazı çalışmalarıyla bugüne kadar 500 civarında toplu mezar tespit edilmiş ve bunların 300’ü aşkın kadarının bulunması mavi kelebeklerin katkısıyla olmuştu.

Kelebeklerin toplu mezarlara toplanmasındaki sebep ise; ölümden sonra organizmanın kendini koruma gücünü kaybederek otolizle* kendini yok etmesi ve mikroorganizmaların etkisiyle parçalanması sonucu putresin isimli poliamin bir maddenin oluşmasıydı. Putresin de bazı bitkilerin (Titan Arum, V.ilium, Artemisia vs.) beslenmesinde önemli rol oynuyor, kendisiyle beslenen bitkiler tarafından parçalanmasıyla da açığa çıkan kokulara mavi kelebekler hareket ediyordu.

Toplu mezarların bulunmasında bir diğer etken de başta kimsenin fark etmediği fotoğraftaki bu oyuncak bebekti. İşin ilginç tarafı oyuncak, o topraklara çok sonradan konulmuştu.

Geldik yazının sonuna... Boşnak aileler, katliamın kaybettikleri yakınlarını her yıl yeni bulunan cesetlerde yapılan DNA kimlik tespit çalışmalarıyla “en azından bir mezar taşı olsun.” düşüncesiyle umutla arıyorlar. Her yıl 11 Temmuz’da kimliği belirlenen şehitler, Srebrenitsa’daki Potoçari köyünde bulunan Soykırım Anıt Mezarlığı’na defnediliyor. Geçtiğimiz haftada ise 50 kurban daha toprağa verildi. Mavi kelebekler ise kardeş Bosna halkının zihninde bütün bu acıların ve umudun hatır nişanesi olarak kaldı.

Bu katliamı yapanlar ve üstelik yaptıklarını türlü kurnazlıklarla örtbas etmeye çalışanlar, bilmeden ve istemeden de olsa, canlarına kıydıkları o insanların mezarlarını cennet bahçesine çevirdiklerini gördüler. Şairin dediği gibi “Kim demiş her şeyin sonu ölüm/ Destanlar yayılır mezarımızdan.” Rabbimden niyazım odur ki bu dünyada çiçeklerle ve kelebeklerle süslediği şehit kabirlerini, katında en güzel şekilde süslesin, geride kalanlara sabır, selamet, huzur; gidenlere rahmet nasip eylesin.

Bütün bu acılarda Bosna halkına önderlik, liderlik ve babalık yapan Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in sözleriyle yazıyı bitiriyoruz:

 “Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.”

Dipnotlar

*Krematoryum (Lat.): Krematoryum, cesetlerin yüksek sıcaklıklarda yakıldığı yer. Pek çok din ve kültürde ölü yakma işlemine rastlanır. Bazı kültürlerde ölünün külleri hatıra olarak saklanır. Bunun haricinde bazen salgın hastalık riski taşıyan cesetler de krematoryumlarda yakılır.

*Otoliz (Yun.): Hayvan ya da bitki hücrelerinin, bakteri ve küf gibi dış etkenlerin her türlü etkisi dışında, kendi enzimleriyle tahrip olması ve aşırı olgunlaşan meyvelerde olduğu gibi bir çeşit erimeye ya da sıvılaşmaya uğraması.

Kaynaklar
Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Sen de bir yorum yaz
E-posta adresiniz kimseyle paylaşılmayacak.

En Çok Okunanlar

01




02




03




04




05




Sizin İçin Seçtiklerimiz






Tıbbiyeli Dergi















Son Yorumlar