Yeise Dair Hasbihal
Bilirsin küçüğüm; ne denli üzüldük şimdiye değin. Huzura niyet ettiğimiz, saadet için dua ettiğimiz ne çok gecemiz oldu. Ne denli sürura gömüldük kuytu köşelerde. Bilirsin küçücüğüm, burası gurbet diyarı. Hep gurbetini çektik durduk, kimi zaman mutluluğun gurbetini kimi zaman hüznün. Aşikâr edemedik hiç içimizi. Soran da olmamıştı sahi. Bilirim bana kızarsın küçüğüm, yeise düşersem. Kızarsın bana gönlümü teskin edemezsem. İnsanın kendi gönlünü teskin etmesi, huzura erdirmesi mümkün mü ki küçüğüm? Böyle sorunca şimdi sana, bir ayet çalındı kulaklarıma: "Kalpler ancak O'nun zikriyle mutmain olur." İman edenlere yol aşikardır küçücüğüm. İz bellidir, yön belli. Belki ilk emirden bu yana bin dört yüz seneden fazla geçmiştir. Oysaki tevhidin kokusu taptaze. Gözümüzün buğusu taptaze. Yüzümüz gözyaşımızla ıslak hala; tevhide kavuşmanın müjdesi gibi ıslak yüzümüz. Bir rahmet yağmıştı hani o müjdeyle küçüğüm. Göğe çevirip duruyorduk yüzlerimizi. Umutlarımız tazelenmişti o gün. Gönüllerimizdeki heyecanımız hâlâ diri. Bir hareket arzuluyoruz: Bütün kardeşlerimiz yanımızda, ellerimiz sımsıkı kenetli birbirine, iyilikten başka bir şey konuşmuyoruz. Mümkün küçüğüm. Zalime kök söktüreceğiz; ümitlerimizle, hareketimizle, sesimizle, sözümüzle. Sen küçüğüm; bil ki ben vazgeçmiyorum iyiye, güzele itimad etmekten. Sürur da benim kaderim keder de. Sen küçüğüm, kaybetsen de düşme yeise.